“Türk olmanın gururunu, Müslüman olmanın sevincini kalplerinde taşıyan Kıbrıs Türk’ü bir vatan yaratmış, Anavatan’ın ve kahraman ordusunun kitabında layık olduğu yeri almıştır. Bu halk inanıyoruz ki dünya tarihinin sayfalarına da yüz kızartıcı satırlar değil, Türk’e yaraşır altın satırlar kaydetmiştir.
Ne mutlu ‘Anavatan’ın kopmaz bir parçasıyım ve Kıbrıs Türk’üyüm!’ diyene” 1977
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Damda gezinen kedilere inat adadaki uyuşmazlığın çözümüne ilişkin çalışmalar sürdürülüyor. Bu çalışmalar sürdürülürken mendil büyüklüğündeki ülkenin egemenliğinden sıklıkla söz ediliyor. O zaman sormak durumundayız egemen olan bir ülke toprakları içinde bulunan askeri üsler neyin nesi oluyor. Egemen olan bir ülkede yabancı askeri üslerin bulundurulmasının neden konuşulması gerekiyor. Günümüzde kendini Kıbrıs Cumhuriyet’iyim diye tanıtan ülkenin 1960 kuruluş anlaşmaları ile kurulmuş bir Cumhuriyet olmadığı gerçeğidir. Bu nedenle kuruluş anlaşmaları dışında adada konuşlu bulunan bütün üslerin masada tartışılması, konuşulması gerekiyor.
Adanın güneyinde bulunan bütün askeri üsler konusunun uzun sürede sürüncemede bırakılmadan konuşulması gerekiyor. Bu çerçevede uluslararası toplum tarafından hazırlanacak olan raporda konunun yer almasını kaçınılmaz olarak görüyoruz. Çünkü bu üsler aracılığı ile bölge denetim altında tutulmaktadır. Kalıcı bir barışa gidilen yolda üslerin konumları ile işlevlerinin de konuşulacağını veya konuşulması gerektiğini de ummak istiyoruz.Bunun ötesinde anlaşmalar doğrultusunda adada bulunan İngiliz üslerinin de konumu sorgulanmaktadır.
Böyle bir ortam içerisinde 01 Temmuz 2012 günü dönüm noktası olarak sunulmaktadır. Bilindiği gibi mendil büyüklüğündeki ülke AB dönem başkanlığı görevini üstlenecektir. Uluslararası toplum tarafından hazırlanan rapor da açıklanmış olacaktır. Raporun neleri ve hangi konularda yönlendirici olacağı da bilinmezken, Bay Hristofyas, kedilerin damlara çıkmaya hazırlandıkları anda Lüksemburg’daki AB Adalet Mahkemesi’ni ziyaret ediyordu. Ziyareti sırasında yaptığı konuşmasında çeşitli AB kurumlarıyla bağlarımızı güçlendirmek istiyoruz. Bu önemli kurumlardan biri de AB Mahkemesi olduğunu söylüyordu.
Bay Hristofyas ayrıca protokol 10’un uygulanması için müzakerelerde destek istiyordu. Ülkesinin AB’ne giriş anlaşmasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toprakları AB müktesebatının işlemediği bölge olarak tanımlanıyordu. Dönem başkanlığı süresince bu hükmün ortalık yerlerden kaldırılması için çalışacaklarını yüksek sesle duyuruyordu. Önümüzdeki süreçte bu istekleri gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilinmiyor. Buna karşın adanın bütününe sahip olabilmek için olanca güçleri ile çalışacaklarını çaba harcayacaklarını da gizlemiyor.
Filelefteros gazetesinde konuya ilişkin olarak yer alna haberde Bay Hristofyas, “AB Mahkemesinin, Avrupa müktesebatınından sürekli sapmaların (derogasyonların) taraftarı olmadığını ve AB normlarının Kuzey Kıbrıs’ta da uygulanması için 10. Protokolün uygulanmasını desteklediğini” söylediği yazılıyordu. Bu konuda diğer AB üyesi ülkelerden de destek istediği kaydediliyordu.
Lüksemburg’daki AB Mahkemesinin başkanının Yunanlı Vasilis Skuris; olduğunu söylemek istiyoruz. Yorgos Arestis (ki bu kişinin eşine tazminat ödenmesine ilişkin karar çıktığı biliniyor) ve Savvas Papasavvas’da Rum yargıçlar olarak görev yapıyorlar.Bu yapıdaki bir mahkemenin adil ve saygı duyulacak bir kararı vermesinin beklenmemesi gerektiğini söylediğinizi duyar gibiyiz. Bu nedenle adaletsizliklerle boğuşan Kıbrıs Türkleri ile Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının işlerinin öyle sanıldığı gibi pek kolay olmayacağının görülmesi gerekiyor.
Arap dünyasında yaşanan gelişmeleri üzülerek de olsa izliyoruz. Bu nedenle onlarla ilgilenilirken Rumların bu çabalarının başarıya ulaşmasının engellenmesi kaçınılmazdır. Yapılmadığı takdirde ne mi olur diye sormayınız. Bizler istasyondan hareket eden trenin arkasından bakmanın Türkiye’nin gücünü ve etkinliğini zedeleyeceğini düşünüyoruz.
Güçlü Türkiye’nin gücüne güç katabilmek adına hep birlikte el ele kol kola çalışmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…