“Hiç şüphe yoktur ki vazifesinin ne olduğunu bilen Kıbrıs Türk’ü, Anavatanın doğru yolu göstermesi, yardım ve desteği ile kendisinden bekleneni yerine getirecek, hiçbir zaman tarih huzurunda şeref ve haysiyetinden feragat etmeyecektir.” 1967
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Birleşik Amerika Devletlerinde filiz veren ekonomik açmaz, tıpkı ayrık otu gibi bütün dünyayı sarmaya devam ediyor. Kısa sürede AB ülkelerini de sardıktan sonra şimdilerde kalıcılaşıyor. Yunanistan’ın iflas bayrağını ilk olarak çekmiş olmasının bir rastlantı olmadığını kaydetmek durumundayız. Adı geçen ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamını Türk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı üzerine kurduğu unutulmamıştır. Dış politikada uzunca bir süre zemin kazanmayı başardılar. Bu nedenle Türkiye düşmanlığının prim yaptığı belleklerdeki tazeliğini koruyor.
Bu yöndeki çabalarına aldıkları dış desteklerle sürekliliğe dönüştüren politikalarını sürdürdüler. Beklemedikleri bir anda denizin bittiği gerçeği ile yüzleştiler. Türk ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çıkma ve dışlama politikalarını şimdilerde Yunanistan’a ekonomik desteği sağlayan ülkeler bir anlamda üstlendiler. AB’nin önde gidenleri sıklıkla “Türkiye’nin yeri AB’dir” diye sözlerine başladıktan sonra ama diye sözlerini sürdürüyor olmalarının temel nedeni bu olgudur.
Ortak para birimi olan EURO’nun geleceği konusunda bile uzlaşmadılar. Bu nedenle 2012 yılında kendilerini ekonomik durgunluk içinde buldular. Ekonomilerinin üç yıl içinde ikinci kez durgunluğa doğru gittiği ve borç kısır döngüsünün kırılamadığı süreçten geçiliyor. Şu anda AB içinde yaşanan durgunluğun dünya ekonomilerini de etkileyecek olmasından kuşku duyuluyor. Bu nedenle sosyal ve diğer alanlarda reçetelerin acısını uygulamak durumunda kalıyorlar. Hiçbir siyasetçi bu uygulamaları severek yapmıyor. Buna karşın borç yüklerinin hızla yükseldiği ekonomi kurmaylarınca belirtiliyor. Şimdilerde ise sosyal patlamalardan korkuluyor.
Böyle bir ortamda mendil büyüklüğündeki ülkenin en önde gideni AB dönem başkanlığını üstlenmeye hazırlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konudaki tavrını net olarak belirlediği biliniyor. Dönem başkanlığı sırasında Kıbrıs uyuşmazlığının buzdolabına konması da bekleniyor. Dönem başkanlığının bir görev olduğunu buna karşın BM’in Kıbrıs uyuşmazlığından çekilebileceği de konuşuluyor. Bu güne değin uyuşmazlığı çözme başarısını göstermeyen uluslararası toplum, bu görevinden çekilse ne yazar çekilmese ne yazar diye konuştuğunuzu duyar gibiyiz.
Bu durumda Yunanistan’ın durumu ve konumu yeni bir tartışmanın konusu oluyor. Adı geçen ülkenin önde gidenleri mendil büyüklüğündeki ülkenin örnek alınması gerektiğinin türküsünü çığırıyorlar. Yeni Demokrasi Partisinin önde gideni Andonis Samaras; “Komşu ülkelerle münhasır ekonomik bölgelerimizi belirlemeli ve yer altı zenginliklerini aramaya başlamalıyız” diyordu. Bölgede 140 ila 230 milyar metreküplük bir doğalgaz rezervi olduğunu da öne sürüyor.
Bay Samaras’ın bu çağrısını doğru okumak durumundayız. Yunanistan’ın komşu ülkelerden kastının Türkiye olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Konuya ilişkin olarak Ege’deki kıta sahanlığı konusu aşılamamışken böyle bir istekle ortalık yerlere çıkılıyor olmaları anlamlıdır. Ki bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açtıklarının da unutulmaması gerekiyor. Ege Denizi’nin bir iç deniz olduğu yok sayılıyor. Bu durumda adı geçen mahkemenin kararının beklenmeden böyle bir çalışmanın yapılıyor olması iyi niyetten yoksun olan bazı çağrışımları da beraberinde getirmektedir.
Büyük ideal diyerek ortalık yerlere çıkanlar, Kıbrıs uyuşmazlığını kendilerince çözdüklerine inanıyorlar. Bu konuda önde giden Rum ve Yunanlı siyasetçilerin değişik dönemlerdeki açıklamaları belleklerdeki tazeliğini korumaktadır. Bay Andonis Samaras’ın yukarıdaki sözleri söylemesini gelinen yeni bir aşama olarak değerlendiriyoruz.
Kıbrıs uyuşmazlığını çözdüklerine inananların şimdilerde Ege konusundaki uyuşmazlığı, iki ülke arasında yeni bir çıbanbaşı olarak ortalık yere koyuyorlar mı ne…
SEVGİ ile kalınız…