Toplantıda bir konuşma yapan Serdarlı Platformu sözcüsü Ziraat mühendisi Gürsel Engin ise, “ Başlangıçta bir hususu gayet net vurgulamakta fayda var. Biz Serdarlı bölgesi halkı olarak bölgemize yapılması düşünülen enerjiye yönelik yatırımlara karşı değiliz. Çünkü enerjinin ülkemiz için öneminin farkındayız” diyerek başladığı konuşmasında şu görüşleri dile getirdi.
YÖRE HALKIYLA İLETİŞİM KURULSAYDI BÖYLE OLMAZDI.
“ Eğer bu bölgede ülkemiz ve bölgemiz adına bir fırsat varsa bunun bölgesel gerçekler ihmal ve heba edilmeden toplum yararına kullanılmasından yana tavır alacağımızı da beyan etmek istiyoruz. Fakat bizler bölgemizin ekolojik ve sosyal yapısını bozacak veya olumsuz yönde etkileyecek her türlü organizasyona bölgemiz ve insanımız adına karşı olmak durumundayız.
Bizim karşı olduğumuz konu, yüzyıllardır bu toprakları yurt edinmiş olan toplumumuzun bu süreçte yok sayılmış olmasıdır. Eğer bu projeler, bizlerle istişare edilerek şekillendirilebilseydi eminiz ki mutabakat sağlamak mümkün olabilir ve bugün karşı çıktığımız birçok olumsuz unsur bu projelerde yer almazdı. Şimdi müsaadenizle, hazırlanmış olan bu projelerin ekonomik, sosyal ve çevresel anlamda sebep olacağı zaaflar ve bunların toplumumuz üzerinde oluşturacağı olumsuz etkilere bir iki cümle ile değinmek istiyorum.
DEVLETE YÜK OLMADAN KIT KANAAT GEÇİNEN VATANDAŞA ZULÜM OLUR!
Bilindiği üzere bu vadide tarıma elverişli topraklar çok sınırlı düzeydedir. Yani bu vadi boyunca toprağı kendisine yeterli ender aile vardır. Üstelik tarımsal üretim bu şartlarda büyük ölçüde kas gücüne dayanır. Bundan dolayı elde edilen gelir insanların geçimini sağlamaya yeterli olmamaktadır. Öte yandan burada yaşayanlar Devletten herhangi bir özel destek almadıkları gibi kendi yağlarıyla kavrularak sessiz sedasız yaşantılarını sürdürürler. Coğrafyanın bu zor şartları elbette bölge insanının büyük çoğunluğunun göç etmesine neden olmuştur. Ancak yaşanan büyük göçe rağmen bölge insanı nesilden nesile aktarılarak gelen doğal mirasını namusu bilerek sahip çıkmaktadır. Geride kalanlar ise emeklerini artık daha geçer akçe olan organik tarıma yoğunlaştırarak ayakta kalmaya gayret göstermektedirler.
Bölgemize hayat veren yan dereler ve büyük çay diye adlandırdığımız ana dere bu vadinin tarımsal açıdan temel yaşam kaynağını oluşturur. Yılın büyük bölümünde ise su zaten yeterli olmamaktadır. Birçok bölgede olduğu gibi su burada da insanlar arasındaki kavgaların baş nedenidir. Bu su kaynaklarına yapılacak hesapsız ve yanlış bir müdahale, yüzyıllar içerisinde oluşmuş kültürel ve sosyal dengelerin bozulması ve huzursuzluğun artması ile sonuçlanacaktır.
YÜZLERCE YILLIK DOĞAL YAPI KATLEDİLİR!
Bu vadi yüzyıl önce ne ise bugünde odur. Doğal yapı çok az değişime uğramıştır. Burası bizim kültürel mirasımız, geçmişle bağımız bir anlamada manevi sığınağımızdır. Burada doğmamış, yaşamamış insanların bu beldeyi bizim gözümüzle görmeleri mümkün değildir.
Yapılacak, yanlış bir uygulama ekonomik anlamda 8 bin insanı mağdur edebilir, ama kültürel anlamda buraya manevi bağlarla bağlı olan, bunun beş misli insanı inciteceğinden emin olabilirsiniz. Suyun doğduğu yer ile Tortum Çayına karıştığı nokta arasında yaklaşık 1000 metrelik kot farkı vardır. Bu kot farkı iyi projelendirilirse bizim çayımıza ve çevresine zarar vermeden, öngörülenden daha fazla elektrik üretilebilir. Biz bu noktada bütün iyi niyetimizle devletimizden bizi anlamasını bekliyoruz. Burada bir yanlış varsa o yanlıştan dönmenin tam zamanıdır diyoruz. Bu projelerin doğru olduğunu savunanlar inandırıcı değiller. Çünkü somut örnekleri gözümüzün önündedir. Geleceğimizin nasıl olacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Komşu köylerde uygulanan bir kaç projeyi görmek gidişatı anlamak için yeterinden fazla fikir vermektedir. Şimdi sizlere soruyorum, hayatı bıçak sırtında yaşamaya mahkûm ve devletine böylesine bağlı bir topluma bir darbe de devlet eliyle vurmak sosyal adaleti savunan devlete yakışır mı?
ÇATIŞMA TOHUMLARI ATARSINIZ!
Sonuç olarak şunu söylüyoruz, doğru projelere toplum olarak destek vermeye hazırız ama yanlış projelerin de karşısındayız. Devletimize karşı gelemeyiz. Belki bu projeleri gerçekleştirebilirsiniz. Ama şu gerçeği unutmayın ki, bu kararla yıllarca sürecek bir çatışmanın tohumlarını da atmış olursunuz.
Şey Edebalinin dediği gibi insanı yaşatalım ki devlette yaşasın. Sözlerime bir Kızılderili reisinin veciz sözüyle son vermek istiyorum: "Son ağaç kesildiğinde, son dere kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenilmediğini anlayacaktır."