PROF. DR: ENVER KONUKÇU’NUN KALEMİNDEN ERZURUM’DA “ZULÜM VE KURTULUŞ” GERÇEKLERİ
12 MART DESTANI VE ERMENİ VAHŞETİ
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enver Konukçu, Ermeni mezaliminin bugüne kadar hiç anlatılmamış yönlerini anlattı. Ermeni çetecilerin savunmasız Türk halkına nasıl işkence ettiklerini, işgal dönemlerini ve Erzurum’un düşmandan nasıl temizlendiğini, çarpıcı yönleriyle aktaran Konukçu, Doğu Anadolu’da bağımsız Ermenistan kurma hayalinin Kahraman Türk Ordusu tarafından nasıl suya düşürüldüğünü dile getirdi.
İşte Prof. Dr. Enver Konukçu’nun kaleminden, “Zulüm ve Kurtuluş” gerçekleri:
ERZURUM’DA , ERMENİ ZULMÜ
Erzurum, 1829 ve 1878’deki işgallerden sonra üçüncü defa 16 Şubat 1916 yılında Rus hâkimiyetine girdi. Bu acılı günler 2 yıldan fazla devam etti. Şubat 1916’da Ruslar Erzurum’a girdiler.
Kilise Mahallesi’ndeki terkedilmiş evler tekrar dolduruldu. Kars ve sınır ötesinden getirilen Ermeniler buralara yerleştirildi. 1917’de Erzurum kara günlerinden ikinci yılına hazırlanıyordu. Ruslar da emin vaziyette güya görevlerini yürütmekteydiler. Ancak ordularla beraber Erzurum’a gelen Ermeniler, Türklere karşı menfi tutumlarını açıktan açığa belli etmekte ve korumasız halkı ve köylüleri insanlık dışı davranışlarla her fırsatta ezmeye çalışıyorlardı.
RUS ORDUSUNDAKİ ERMENİLERİN YAPTIKLARI
Ordudaki Ermeniler de, büyük bir gizlilik içerisinde zavallı halka ölüm yağdırıyorlardı. Rus komutanlar Ermeniler’in bu girişimlerini öğrendikten sonra cezalandırma yoluna gittilerse de, bu durum pek fayda doğurmadı, tam tersine Türklere yönelik olarak beslenen nefreti iyice artırdı. 20 Ekim 1917’de Moskova ve Saint Petersburg’da Çarlığa karşı ayaklanma meydana gelmiş ve Bolşevikler duruma hakim olmuştur. Bu ayaklanma nedeni ile Ruslar işgal ettikleri yerleri bırakarak geri çekilmeye başladılar. Geri çekilirken silah depolarını ve işgal ettikleri yerleri Ermenilere bıraktılar. Ermenilerin savunmasız Türklerin sistemli bir şekilde yok edilmeleri, devrin belgelerinde “kıtal”, “kırım”, “katl-i nüfus”, “mezalim”, “yeddi zulüm”, “katl-i am”, “fecayi” ve “şene’at” diye adlandırılmıştır.
TÜRK ÇOCUKLARINI PİŞİRİP, AİLELERİNE ZORLA YEDİRDİLER!..
Ermeniler, Türkleri katlederken şu metotlara başvurmuşlardır: Savunmasız halk duvar diplerine toplanmış ve mitralyözle biçilmiştir. Bağlı insanlar balta ile doğranmıştır. İnsanlar diri diri kuyulara atılmıştır. Köylüler, elleri arkadan iple bağlanmış ve kurşunlanmıştır. İnsanlar topluca hamamlara doldurulmuş ve yakılmışlardır. Kadın, çocuk ve ihtiyarlar, mereklere doldurularak canlı canlı ateşe verilmiştir. Samanlıklara önce insanlar doldurulmuş, ardından bu yerlere tutuşturulmuş manda, öküz veya atlar sokulmuştur. İnsanlar, elleri ve ayakları bağlı ve ağızları tıkalı bir vaziyette damlara atılmış, üzerleri otla kapatılan bu insanların üzerinde at, manda ve öküz sürüleri otlatılmıştır. Savunmasız insanlar, elleri ve ayakları bağlı bir şekilde yüksek tepelerden ve duvarlardan atılmıştır. İnsanlar, evlerin ikinci katına çıkarılmış, daha sonra merdiveni sökmek ve evi aşağıdan ateşe vermek suretiyle yakılarak katledilmiştir.
Erkekler, kar kürümek, yol açmak ve odun kesmek gibi bahanelerle yerleşim yerlerinin dışına çıkarılmış ve burada katledilmiştir. Hamile kadınların karınları deşilmiş, bebekleri süngülerin ucunda teşhir edilmiştir. Küçük çocuklar doğranmış, etlerinden yapılan yemekler de ailelerine zorla yedirilmiştir. İnsanların uzuvları kesilmiştir.
Ellerinden bir ata, ayaklarından da başka bir ata bağlanan çocuklar, her iki atın farklı yönlere koşturulması suretiyle parçalanmıştır. Çocuklar kazıklanmış ve sofa başlarına oturtulmuştur. Kadınlar ve ihtiyarlar çivilenmiştir. İnsanlar, canlı canlı olarak çuvala konulmuş ve at arkasında sürüklenmiştir. Karşı görüşlü Ermeniler de, kiliselerdeki haçlara çakılmış ve bunu da “Türkler yaptı” denilmiştir.
ERMENİ DOKTORLAR DA, YARALI ASKERLERİMİZİ ŞEHİT ETMİŞLERDİR
Katliam, Tercan, Aşkale, Ilıca, Erzurum, İspir, Hasankale, Horasan ve civar bölgelerde devam etmiş, buralarda binlerce savunmasız insan katledilmiştir.
Tazegül, Aşkale’nin doğusunda, Karasu’nun batısında kalmaktadır. Burada kurulan seyyar hastane, başta yaralı askerler olmak üzere, sivil halkın da tedavisi amacıyla kullanılmıştır. Bu hastanedeki Ermeni doktorlar, burada birçok askeri şehit etmişlerdir. Erzincan’dan firar eden Ermeni eşkıya sürüleri, yolları üzerinde rastladıkları İslam köyleri ahalisini adeta perişan etmişlerdir. Ilıca kasabasında firar edemeyen Türklerin tamamı katledilmiştir. Cami avlusunda cenazeler iki arşın yüksekliğine varmıştır. Bunların arasında çoğunluk ise kadın, çocuk ve ihtiyarlara aittir.
Ermeniler tarafından Haydari, Sakalıkesik, Özbek, Mahanda, Tekkeköy, Tepeköy, Dutçu, Gez, Karaz, Umudum ve daha birçok ova köyleri yakılmış, insanları süngülenmiş, kimi de çalıştırılmak bahanesi ile köyden çıkarılarak boğazlanmıştır.
20. YÜZYILA “KARA LEKE” OLARAK İSİMLERİNİ YAZDIRAN ERMENİ LİDERLER…
General Antranik, Albay Morel, Albay Torkhom, Karadudayev, Dr. Zavriev Canbuutyan, Sohumyan, Doluhandov, Armen Goro, Tero, Heço ve diğer Ermeni çete reisleri Erzurum’a komşu topraklarda Türkleri haince ve hunharca katletmişlerdir.
Erzincan’ın düşmesinden sonra Ermeni milisleri çil yavrusu gibi dağılarak Aşkale’ye doğru kaçmaya başlamışlardır. Kaçanların başında General Antranik bulunuyordu. Ermeni milisleri, geçtikleri köylerde büyük katliamlar yapmışlar, Aşkale, Ilıca Erzurum’a doğru harekete geçmişlerdir. Aşkale, Bayburtlu Arşak, Erzincan firarileri ve Erzurum Ermeni çeteleri tarafından yakılmıştır. Ilıca’da katliam adeta kol gezmiştir. Öldürülen insanlar üst üste yığılmış, 360 erkek süngülenmiş, 15 kadın da yakılarak öldürülmüştür. Erzurum’daki Ermeniler, eli silah tutabilen erkekleri, yol yapma bahanesiyle toplamış ve Sarıkamış istikametine gönderilerek burada katletmişlerdir. Şehirde geride kalan halk ise, Rusların çekilmesi ile başlayan Ermeni zulmü karşısında direnememiş, diri diri yakılmış, süngülenmiş ve kılıçtan geçirilmiştir. Çeteciler, kasaphane adını verdikleri bir mekanda, insanların organlarını çıkarmış, genç kız ve kadınların ırzına burada geçilmiş ve kirlettikleri masumları saçlarından asmak suretiyle öldürmüşlerdir.
Ermeniler tarafından yapılan bu katliamlar, Rus subaylar tarafından da görülmüş ve aynen rapor edilmiştir.
DOĞU ANADOLU BÖLGESİ’NDE BAĞIMSIZ ERMENİSTAN HAYALİ…
Ermeniler, Rusların ve Batılı misyonerlerin kışkırtmaları ile Doğu Anadolu’da bağımsız Ermenistan devleti kurma hayalini benimsemişlerdir. Bu yüzden Doğu Anadolu’da büyük kanlı katliamlar gerçekleştirmişlerdir.
Ermeniler gösterilen bütün iyi niyete rağmen, dış kışkırtmalar ile Osmanlı Hükümeti’ne karşı yasal olmayan yollara başvurmuşlardır. Gizli cemiyetler ile Doğu Anadolu’da bir hayali Ermenistan kurma çabaları başlatan Ermeniler, Erzurum’da Kilise Mahallesi ve Nazik Çarşı civarında ikamet etmekte olan Pastırmacılar, en ön sırayı almıştır. Hınçak Komitesi, Doğu Anadolu topraklarının Osmanlı Devleti7nden ayrılması ve orada Ermeni devleti kurulması için mücadele eden Ermeni meselesini milletlerarası alanda duyurmak için arka arkaya şiddet uygulamaları ve ayaklanmalar düzenlemiştir. 1887’de faaliyete geçen yayın organı Hınçak-Çan’la birlikte cemiyetin genel merkezi de Londra’ya taşınmıştır. 1890 yılından sonra Doğu Anadolu’ya ve Erzurum’da teşkilatlanmalara gidilmesi için görevliler yollanmıştır. Erzurum’daki Sanasaryan hadisesi de Hınçaklar tarafından organize edilmiştir.
KAZIM KARABEKİR PAŞA VE KURTULUŞ
9. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, M. Kemal Paşa ile şifreli bir telgrafla temas kurmuş, Erzincan’ı ele geçirdiğini, ardından Aşkale, Ilıca ve Erzurum’u da Ermeni işgalinden kurtarmak muradında olduğunu ifade etmiştir. Gazi Mustafa Kemal ise, Karabekir Paşa’nın bu talebine olumlu yanıt vermiş ve harekete geçilmesini istemiştir.
Erzincan’daki çeteleri püskürterek Aşkale’ye doğru ilerleyen 9. Kolordu ve Kazım Karabekir Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Alaca’ya geldiğinde gördüğü manzara karşısında şaşkına dönmüş, bu olayı anlatırken, “Bunları yapanlar hayvan dahi olamazlar” demiştir.
Paşa, 11 Mart’ta Erzurum’a yaklaşmış, 12 Mart 1918 günü ise, Erzurum’a İstanbulkapı’dan giriş yapmıştır. Bağımsız Ermenistan hayali suya düşen General Antranik, Pastırmacıyan ve önde gelen birçok Ermeni lider, daha sonra Hasankale’ye doğru kaçmışlardır. Erzurum’da sosyal hayat düzelmiş, Recep Bey geçici Vali olarak tayin edilmişti. Belediye Riasetliği ise, Zakir Bey’e hale edilmişti.
Kazım Karabekir Paşa, gördüklerini “Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu” adlı eserinde, M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra yayınladı.
KURTULUŞU İLK DUYURAN ALBAYRAK GAZETESİ OLDU
Ermeni zulmünden kurtarılan Erzurum’da, büyük coşku yaşanırken, şehrin nasıl kurtarıldığını ve çektiği acıları yazılı kaynak olarak aktaran ilk gazete, Albayrak oldu. Kazım Karabekir Paşa tarafından çıkarılan Albayrak Gazetesi, 15 Mart tarihli nüshasında zulmü anlatmış, Aşkale, Ilıca ve Alaca’daki hain saldırıları, okurlarıyla paylaşmıştı.
ŞEHİR, “ALLAH ALLAH” NİDALARINA TESLİM OLDU
Erzurum’un kurtuluşunu gören ve sağlayan subaylar arasında bulunan Rıfat Erdal, Erzurum’un kurtuluşuna dair şu bilgileri vermektedir: “11 Mart 1918 akşamı, alaydan aldığımız emir üzerine, gece yarısı Erzurum’un İstanbulkapısı istikametinde ilerlemeye başladık. 12 Mart 1918’de şafak atarken bizim tabur ve civarımızdaki diğer taburlar İstanbulkapısı’ndan Erzurum’a girdik. Erzurum’un içinde sokak muharebesi başladı. Ermeniler, sokakların köşe başlarını ve yüksek evlerin pencerelerini tutmuş, bize doğru ateş ediyorlardı. Birkaç topla da, Erzunum-erzincan yolunu takiben Erzurum’a yürüyen birlikler üzerine ateş ediyordu. Ermeniler, topçulukta acemi olduklarından şarapneller ve taneler birliklerin 500 metre sağ ve sollarına düşüyor, zarar vermiyordu. Biz askere süngü taktırmış bir taraftan görebildiğimiz Ermenilere ateş etmekle beraber, bir taraftan da süngü hücumu ile sokak aralarında kaçışan Ermenilere yetişip süngülüyorduk. Allah Allah nidalarını duyan halk yavaş yavaş evlerinden çıkmaya başlamış, karşılarındaki Türk askerini görünce ellerine geçirdikleri, balta, satır, kazma, kürek ne varsa askerin önüne düşerek, Halid Ağa Oteli civarında bulunan ve Rusların malzeme ambarı yapmış olduğu Ulu Camii’ne doğru koşmaya başlamıştı. Caminin kapılarını kırarak içeriye giren halk, oradan elde ettikleri Rus silah ve cephanelerini alıp, askerle birlikte düşman avına çıktılar. Öğlene doğru şehrin içinden silah sesleri azalmaya başlamış, Ermenilerden sağ kalanlar, Kars Kapısı’ndan çıkıp, Deveboynu’na doğru kaçmaya başlamıştı. 13 Mart günü ise Hasankale’ye girdik…”