Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ersin Gülsoy, “Erzurum’da tarihi yeniden canlandırmak mümkündür.” dedi.
Osmanlı döneminin Erzurum’unda, her esnaf grubunun kendine ayrılan özel bir çarşısının bulunduğu; ticaretin bir düzen ve intizam içerisinde gerçekleştirildiği bildirildi.
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ersin Gülsoy, Osmanlı idaresinin, Erzurum’u, önemli yatırım hamlelerinin sonucunda bayındır bir şehir haline getirdiğini anlatarak, yürütülen imar ve iskan faaliyetlerinin sonucunda Erzurum’un, bir ticaret merkezi olduğunu kaydetti. Mal ve hizmet üretilen ve bunların geniş bir alan içerisinde pazarlayan yerleşim birimi olarak nitelendirilen Erzurum’da, göze çarpan bir diğer önemli hususun ise, çarşılarıyla ilgili olduğunu dile getiren Gülsoy, “Osmanlı dönemi Erzurum’unda, bugün olduğu gibi esnaf kesimi iç içe değil, tam tersine, her esnaf grubuna özel çarşılar bulunurmuş.” diye konuştu.
Gülsoy, Osmanlı döneminde temelde ihtiyaç duyulan ürünler için bakılacak ve gezilecek çarşıların belli olduğuna işaret ederek, “Ayakkabı almak isteyenler ayakkabıcılar çarşısına, kitap almak isteyenler de, kitapçılar çarşısına gidermiş. Her meslek grubu, kendine ayrılan çarşıda faaliyet gösterdiğinden kalite de, ekonomi de, hep tüketenin lehine şekillenirmiş.” ifadelerini kullandı. Bu yapılanmanın sadece ticari bir gelenek değil, aynı zamanda bir kültür olduğuna işaret eden Gülsoy, Erzurum’da yeni yapılaşmanın sürdürüldüğü alanlarda bu geleneğin yeniden canlandırılabileceğini kaydetti.
KOKU YAYAN VE GÜRÜLTÜ OLUŞTURAN MESLEK DALLRI, ŞEHRİN DIŞINDA BIRAKILIRMIŞ…
Osmanlı kültürünün de yaşatılması suretiyle oluşturulacak çarşı ve pazarların, şehirleşme faaliyetleri açısından da büyük önem taşıdığını dile getiren Gülsoy, Osmanlı dönemi Erzurum’una dair bilgiler de aktardı. Gürsoy, “Merkezden dışarıya doğru bunlardan sonra dokuma sanayisine ait ticarethaneler sıralanırmış, Marangoz, çilingir, bakırcı, demirci, saraç dükkanları gibi ses yapan ticarethaneler, bunların peşinden nispeten şehir dışına doğru sıralanırmış. Etrafa koku yayan tabakhane, boyahane ve çömlekçi imalathaneleri de, şehirlerin dışında yer alırmış. Belli gruptaki esnaf çarşılarının oluşturulmasına özen gösterilirmiş, yani kitapçılar çarşısı, ayakkabıcılar çarşısı ve bakırcılar çarşısı gibi çarşılar oluşturulurmuş.” diye konuştu.
Bugün de bu gibi çarşıların oluşturulmasına belediyelerin öncülük etmesi gerektiğini vurgulayan Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ersin Gülsoy, “Elbette sanayi siteleri bugün yine şehir dışında inşa edilmekte ve belli bir plânları bulunmaktadır. Ama aynı şeyi çarşılarda göremiyoruz. En azından şehirlerin yeni kurulan mahallelerinde bunlara dikkat edilmesi ve belli esnaf gruplarına ait çarşıların oluşturulması gerekmektedir. Bu yönde atılacak adımlar, şehirciliğimiz açısından çok önemlidir.” dedi.