ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
DAİB’den 2024 değerlendirmesi
DAİB’den 2024 değerlendirmesi
ETÜ Teknik Üniversiteler Birliği’nde
ETÜ Teknik Üniversiteler Birliği’nde
Müftülükten ‘Hayır Çarşısı’ etkinliği
Müftülükten ‘Hayır Çarşısı’ etkinliği
Karayollarından kar mesaisi
Karayollarından kar mesaisi
Erzurum’da neler oluyor!
Erzurum’da neler oluyor!
HABERLER>GUNCEL
14 Ekim 2008 Salı - 01:44

Ahilik, Esnaflık Kültürünün Temeli

Ahilik, müşterek Şark-İslam medeniyetinde yeşeren, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun her bir tarafında sevgi ve sempati odağı olmuş, bütün çağdaş ve uygar milletlerin, devletlerin benimsemesi gereken “insan” odaklı cihanşümul prensipler manzumesinin adı. Günümüzün yükselen değerlerinin önemli bir kısmının özünde Ahiliğin temel ilkeleri var. Tüketici hakları, sivilleşme, kooperatifçilik, çeşitli meslekî kuruluşların varlığı gibi kavramları Batı’ya aktaran birikim, Ahilik kültürü.

Ahilik, Esnaflık Kültürünün Temeli

Ahi Evran, bugün İran sınırlarında yer alan, devrinin önemli kültür merkezlerinden Hoy kasabasında doğmuştur. Ahi Evran’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak birçok kaynakta yer alan 93 yıl ömür sürdüğü bilgisinden hareketle, Hicrî 659’da (1261) öldüğü göz önünde bulundurulduğunda Ahi Evran’ın hicrî 566 (1171) yılında doğduğu anlaşılmaktadır.

Anadolu’da Ahilik teşkilatının kurucusu ve 32 esnaf zümresinin pîri kabul edilen Ahi Evran’ın asıl adı Mahmud’dur. Babasının adı ve doğum yerine nispeten Mahmud bin Ahmed el-Hoyî (Hoylu Ahmet’in oğlu Mahmut) denmiştir. Künyesi Ebu’l-Hakayık (hakikatlerin babası), lakabı Nasîrüddîn’dir (dinin yardımcısı). Ahi şecerenamelerinde ise Nimetullah (Allah’ın nimeti) olarak anılmaktadır.

EVRAN’IN MANASI

Evran (evren), Türkçe bir kelime olup “yılan, ejderha” anlamlarına gelmektedir.

Ahi Evran’ın çocukluğu ve ilk tahsil devresi, memleketi olan Azerbaycan’da geçmiş, gençliğinde Horasan ve Maveraünnehir’e giderek o yörede büyük üstatlardan ders aldı. Herat’ta zamanın en büyük alimlerinden olan Fahruddîn-i Razî’nin derslerine devam ederek ondan aklî (fen) ve naklî (din) ilimleri öğrendi.

Bir hac yolculuğu esnasında Razî’nin talebelerinden ve evliyadan Şeyh Evhadüddîn Hamid Kirmanî ile tanıştırılan Ahi Evran, daha sonra onun talebeleri arasına katılmış ve bağlılığını Evhadüddîn’in vefatına kadar sürdürmüştür.

AHİ EVRAN VE ÜSTATLARI

Ahi Evran, Bağdat’ta iken fütüvvet teşkilatının ileri gelen şeyhleriyle münasebette bulunduğu gibi, başta Evhadüddîn Kirmanî olmak üzere birçok üstattan yararlanmıştır. Bağdat’ın o yıllarda İslam dünyasının en büyük ilim, sanat ve irfan merkezi oluşu, Ahi Evran’ın çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olmasında etkili olmuştur. Tefsir, hadis, kelam, fıkıh ve tasavvuf gibi dinî ilimler yanında felsefe ve tıp sahasında da sivrilmiş ve bu konularda eserler vermiştir.

İBNİ ARABİ VE AHİLİK

Muhyiddîn İbni Arabî ve hocası Evhadüddîn Kirmanî’yle birlikte 602 (1205) yılında Anadolu’ya gelen Ahi Evran, Evhadüddîn’le birlikte çeşitli Anadolu şehirlerini dolaştı. Vaazlarında bir yandan esnafa dünya ve ahiret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulunurken öte yandan yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Anadolu halkının kuvvetlenip teşkilatlanması için çalışmıştır.

AHİ EVRAN’IN ANADOLU’YA GELİŞİ

Ahi Evran Anadolu’ya geldikten kısa bir müddet sonra Kayseri’ye yerleşerek burada bir debbağ (deri işleme) atölyesi kurdu. Debbağlık yaparak (deri tabaklayarak) geçimini temin eden Ahi Evran, bilhassa sanat sahibi kimseler arasında çok sevilmiştir. Bugünkü manada esnaf teşkilatı diyebileceğimiz Ahilik müessesesini kurarak birçok şehir ve kasabada teşkilatlanmasını sağlamıştır.  Ahi Evran-ı Velî, tarih boyunca debbağların pîri ve 32 çeşit esnaf ve sanatkar zümresinin lideri olarak kabul edilmiştir.

SULTAN I. ALÂADDÎN KEYKUBAD’IN DESTEĞİ

Ahi Evran, 625 (1227-28) yılından sonra muhtemelen Sultan I. Alaaddîn Keykubad’ın (saltanatı 618-634 / 1221 -1237) isteği ile Konya’ya yerleşti. Burada hem sanatını icra ediyor, hem de müderrislik yapıyordu. Konya’da bulunduğu müddetçe gayet müreffeh ve itibarlı bir hayat süren Ahi Evran, Sultan I. Alaaddîn Keykubad’dan devamlı destek ve himaye görmüş ve bu arada yazdığı bazı eserleri sultana sunmuştur.

 

Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle, nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin şikayeti üzerine Ahi Evran tutuklanıp hapsedildi. Ahi Evran ile birlikte pek çok Ahi ileri geleni beş yıl süreyle Konya’da tutuklu kalmışlardır.

MOĞOL İŞGALİ

1243 yılında Anadolu’ya saldıran Moğollar’ın Kayseri şehrini kuşatmalarına direnen Ahiler, kale muhafızlarıyla birlikte şehri on beş gün savundular. Moğolların tam vazgeçecekleri sıra bir Ermeni dönmesi olan Kayseri iğdişbaşısının Moğol Komutanı Baycu Noyan’la gizlice anlaşması sonucunda Moğollar kente girerek Ahileri kılıçtan geçirdiler. Bu sırada Konya’da tutuklu bulunan Ahi Evran bu katliamdan kurtuldu.

AHİ VE TÜRKMENLER

II. Gıyaseddîn Keyhüsrev’in ölümünden (642 / 1245) sonra saltanat naibliğine getirilen Celaleddîn Karatay, tutuklu Ahi ve Türkmenleri serbest bıraktı. Ahi Evran, Denizli’ye giderek orada bir yıl kadar kaldı. Selçuklu tahtına geçen Sultan II. İzzeddîn Keykavus’un çağrısı üzerine Konya’ya dönerek muhtelif medreselerde ders vermeye başladı.

AHİ EVRAN’IN SON YILLARI

Ahi Evran’ın Konya’ya dönüşünden bir müddet sonra Mevlana’nın hocası Şems-i Tebrizî’nin, bir suikast sonucunda öldürülmesi (645 / 1247) üzerine kimi çevreler, bu olayda Mevlana’nın oğlu Alaaddîn Çelebi’nin de parmağı olduğu iddiasını yaymışlardı. Bu şartlar altında Konya’da kalamayan Alaaddîn Çelebi Kırşehir’e nakletmiştir ki, Ahi Evran’ın da aynı zamanda Kırşehir’e yerleşmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Ahi Evran ömrünün son on beş yılını Kırşehir’de geçirdi.

Türkmenler ve Ahiler, IV. Kılıç Arslan’ın (saltanatı 1257-1266) yönetimi ele geçirmesinden sonra Moğolların baskısıyla yaptığı atamalar sebebiyle, sultana ve Moğollara karşı direnişe geçmişlerdi. En güçlü direnmenin vuku bulduğu Kırşehir’de, IV. Kılıçarslan ve Moğol ilhanı, Kırşehir Emiri Nureddîn Caca’yı bu isyanı bastırmakla görevlendirdi. İsyan, Nureddîn Caca yönetimindeki Moğol kuvvetlerince çok kanlı bir biçimde bastırıldı. Moğollar tarafından yapılan katliamda öldürülenlerin arasında Ahi Evran ve Mevlana’nın oğlu Alaaddîn Çelebi’nin de bulunduğu anlaşılmaktadır.

Ahi Evran’ın ölümü veya öldürülüşü konusu yakın zamana kadar üzeri sisli bir konuydu. Ancak son yıllarda ortaya çıkartılan kimi belge ve bilgiler Ahi Evran’ın şehiden katledildiği ihtimalini oldukça güçlendirmektedir.

Ahi Evran-ı Velî, Kırşehir’de Ahi Evran Mahallesi’ndeki Ahi Evran Camii bitişiğindeki bütün gün ziyarete açık olan türbesinde medfundur.

AHİ EVRAN’IN ESERLERİ

Ahi Evran’ın hayatı ve eserleri üzerinde uzun yıllardan beri çalışmakta olan Prof. Dr. Mikail Bayram’ın çalışmaları neticesinde Ahi Evran’ın bilinen yirmi kadar eserinin el yazması nüshalar halinde günümüze kadar geldiği anlaşılmaktadır. Bazı eserleri ise isim olarak bilinmekle birlikte günümüze ulaşamamıştır.

Ahi Evran’ın çoğu Farsça ve bir kısmı Arapça olan eserlerinden tespit edilebilenler şunlardır:

Menahic-i Seyfî, Metali’ü’l-Îman, Tabsıra, Letaif-i Gıyasiyye, Letaif-i Hikmet, Âgaz u Encam, Mürşidü’l Kifaye, Yezdan-şinaht, Müsari’ü’l-Müsari, Medh-i Fakr u Zemm-i Dünya, Tercüme-i Elvahu’l-İmadiyye,  Tercüme-i Nefsü’n-Natıka, Tercüme-i Kitabü’l Hamsin fi Usûli’d-dîn, Tercüme-i Teveccühü’l-Etemm Nahve’l-Hakk, Tercüme-i Miftahü’l-Gayb, Tuhfetü’ş-Şekûr, Ulûm-ı Hakîkî, İlmü’t-Teşrîh.

 

AHİLİK NEDİR?

  AHİ KELİMESİNİN KÖKENİ VE ANLAMI

“Ahi” kelimesinin kaynağı hakkında iki farklı görüş vardır: Bunlardan biri, kelimenin Arapça “kardeşim” demek olan “ahî” kelimesinden, ikincisi ise, Dîvanu Lugati’t-Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi kaynaklarda geçen ve “eli açık, cömert” anlamlarına gelen Türkçe “akı” kelimesinden geldiği görüşüdür. Ahi kelimesinin Türkçe kökenli olduğunu ileri sürenlere göre, “akı” kelimesi Türkçede çok görülen bir ses olayı olan (k > h) değişimiyle “ahı” şekline dönüşmüş ve nihayet “ahi” olmuştur. Dilimizin kuralları içinde bu ses olayının birçok örneği vardır.

Bir kavram olarak ise Ahilik, İslam dünyasında Abbasi halifesi Nasır Li-dînillah tarafından kurumlaştırılan “fütüvvet” kurumunun, Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren millî ve yerli unsurlarla donanmış bir şeklidir.

Ahilik, Türk esnafının hayat anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması sebebiyle daha çok esnaf arasında gelişmiş olmakla birlikte esnaf dışından da çeşitli meslek erbabını bünyesinde barındıran, Ahi Evran-ı Velî önderliğinde Anadolu’da, Anadolu dışında Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar’a kadar yayılan sivil bir yapılanmanın adıdır.

Daha geniş bir açıdan bakacak olursak Ahilik; temel kaynakları olan “fütüvvetnameler”de yer alan insanî erdem ve prensipleri benimsemek ve savunmak esasına dayalı, bireylerin kişilik ve ahlak bakımından da donanımlarını amaçlayan bir “insanlık kurumu”dur.

AHİLİĞİN ANADOLU’DA KURULUŞ VE YAYILIŞI

Ahiler, Selçuklu ve Beylikler döneminde ve özellikle Moğol istilası devirlerinde, sosyal misyonlarının yanı sıra Anadolu’da çok önemli siyasî ve askerî görevler yüklenmişlerdir.

Osmanlı devletinin kuruluşu esnasında da Ahilerin önemli bir rol oynadığı vesikalarla sabittir. Osman Gazi’den sonra tahta geçen Orhan Gazi ve I. Murad Hüdavendigar’ın da Ahi teşkilatına mensup oldukları ve çevresinde birçok Ahinin bulunduğu bilinmektedir. Hatta I. Murad’ın, Ahilerin elinden şed kuşanıp bu teşkilata dahil olduğu ve Seydi Sultan’ın kızıyla evlendiği, Ahi Musa’ya kendi eliyle kuşak kuşattığı bildirilmektedir. Osmanlının kuruluş devrinde önemli siyasî etkinlikleri olan Ahilerin bu etkileri kuruluştan sonra da devam etmiştir. Mesela, Osman Gazi ölünce oğlu Orhan, Alaaddin ile Ahi Hasan ve diğer Ahi ileri gelenleri toplanmışlardı. Orhan Gazi ölünce onun yerine, Ahilerin kararıyla, I. Murad’ın geçmesi de Ahilerin Osmanlı devletinin özellikle ilk dönemlerinde ne denli etkin olduklarını açık işaretleridir.

AHİLİK AHLÂKININ KAYNAĞI OLARAK FÜTÜVVET

Ahilikle fütüvvet tamamen aynı şey olmamakla beraber fütüvvetin Ahiliğe kaynaklık eden en önemli kurum olduğu da şüphesizdir.

Fütüvvet, sözlükte genç, yiğit, cömert demek olan “feta” kelimesinde türemiş olup gençlik, kahramanlık ve cömertlik anlamında bir kelimedir. Terim olarak fütüvvet, “dünya ve ahirette halkı, nefsine tercih etmek”, “cömertçe vermek, başkasını rahatsız etmemek, şikayet ve sızlanmayı terk etmek, haramlardan uzaklaşmak ve ahlakî değerlere sahip olmak” diye tanımlanmıştır.

Kavram olarak ise fütüvvet, “Herhangi bir karşılık beklemeksizin başkalarına yardım ve iyilik etmek, başkalarını kendine tercih edip onların menfaatini kendi menfaatinden üstün tutmak, toplumun ve fertlerin mutluluğu ve kurtuluşu için kendini feda etmek” gibi anlamları içerir. “Feta”nın konukseverliği ve eli açıklığı sonuna kadar, yani kendisinin hiçbir şeyi kalmayıncaya kadar sürer. Fütüvvet ehli, arkadaşları uğruna canını feda eder. İşte bu yüzden konukseverliğin, yiğitlik ve fedakarlığın en yüksek mertebesine fütüvvet denmiştir.

AHİLİĞİN TEMEL İLKELERİ

- İyi huylu ve güzel ahlaklı olmak,

- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,

- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,

- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,

- Şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,

- Cömert ve kerem sahibi olmak,

- Küçüklere sevgili, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,

- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,

- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,

- Hataları yüze vurmamak,

- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güler yüzlü ve güvenilir olmak,

- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,

- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,

- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,

- Hakka, hukuka uymak, hak ölçüsüne riayet etmek,

- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzle yapmak,

- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,

- Yaratandan dolayı yaratıkları hoş görmek,

- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,

- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,

- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,

- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,

- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,

- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,

- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,

- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,

- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,

- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,

- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,

- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,

- Bela ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,

- Müslümanlara lütufkar ve hoş sözlü olmak,

- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,

- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,

- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,

- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,

- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,

- Her zaman her yerde yalnız Allah'a güvenmek

- Örf, adet ve törelere uymak,

- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,

- Aza kanaat, çoğa şükrederek dağıtmak

 AHİ İÇİN “AÇIK” ve “KAPALI” OLAN ŞEYLER

 

AÇIK OLANLAR:

1. Ahinin eli açık (cömert) olmalı

2. Kapısı açık olmalı (konuk sever) olmalı

3. Sofrası açık olmalı (ikramdan kaçınmamalı)

 

KAPALI OLANLAR:

1. Ahinin gözü kapalı olmalı (kimseye kötü gözle bakmamalı, kimsenin ayıbını araştırmamalı)

2. Beli kapalı olmalı (kimsenin ırzına, namusuna, haysiyet ve şerefine tasallut etmemeli)

3. Dili kapalı olmalı (kimseye kötü söz söylememelidir)

 

 AHİLİĞE KABUL EDİLMEYEN ZÜMRELER

Fütüvvetnamelerde kimlerin Ahiliğe kabul edilmeyecekleri açıklanmıştır. Ahiliğin kapısının iyi, ahlaklı olan herkese açık olduğu belirtilmiştir. Ahiliğe kasap gibi kan dökücüler, Tellal gibi bağırıp çağıranlar, Avcılar gibi hileye başvuranlar vs. alınmaz. Ahiliğe kabul edilmeyenler şu şekilde sıralanmıştır:

 

- Kafirler

- Münafıklar

- Müneccimler

- İçki içenler

- Tellallar (yalan söyleyen reklamcılar)

- Pişekarlar (sözünde durmayanlar)

- (zalim) Kasaplar

- (gaddar) Cerrahlar

- Sayyadlar (avcılar)

- Muhtekirler (karaborsacılar)

- Kem gözlüler

- Ayıp arayanlar

- Cimriler

- Gıybet edenler

- Bühtan kılanlar (iftiracılar, yalancılar)

KİŞİYİ AHİLİKTEN DÜŞÜREN ŞEYLER

Ahlakî özelliklerden bazılarını kaybeden Ahilerin, Ahilik yolundan ayrılmış olacakları fütüvvetnamelerde geniş bir şekilde yer almaktadır. Ahlakî davranış bozuklukları Ahilik kurumunda afet olarak kabul edilir ve bunlarla mücadele edilir. Kişiyi Ahi'likten düşüren afetler şunlardır:

- İçki içmek

- Zina etmek

- Livata etmek

- Gammazlık

- Münafıklık

- Kibir

- Haset

- Kin

- Yalancılık

- Sözünde durmamak

- Hıyanet

- Namahreme bakmak

- Ayıp aramak

- Nekeslik

- Gıybette bulunmak

- Bühtan

- Hırsızlık

- Haram yemek

Görüldüğü gibi; Ahilik müessesesinde afet olarak sayılan ahlak bozuklukları, aynı zamanda toplum düzenini sarsan, hatta toplumların yok olmalarına sebep olan hastalıklardır.

 “ÖZETLE AHİLİK…

Modernizm hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın, teknoloji hangi sınırları zorlarsa zorlasın, çağın adı atom çağı, uzay çağı, bilgi çağı, güç çağı... ne olursa olsun, “insan” olgusu var oldukça değişmeyen, değişmesi mümkün olmayan değerler vardır. Bu değerler manzumesi şu veya bu din, o veya bu millet, şuradaki veya buradaki devlet farkı olmaksızın topyekün insanlığın müşterek değerleridir. Dürüst olmak, çevreye faydalı olmak, iyi huylu olmak, doğru sözlü olmak, adil olmak, munis ve merhametli olmak gibi insanî vasıflar; hürriyet, adalet, eşitlik gibi sosyal kazanımlar bu değerler manzumesinin ilk çırpıda akla gelen unsurlarıdır. Zamanın, ortamın ve türlü şartların tesiriyle bu değerler kimi devirlerde zayıflayabilir, hatta toplum nezdinde değersiz ve gereksiz şeyler olarak algılanmaya da başlanabilir. Bu durum, o değerlerin işlevini yitirdiğinin değil, o zihniyetteki toplumlarda bir sorun olduğunun göstergesidir.

İşte insanı insan, toplumları üstün yapan bu artı değerler sistemi, hem bir yapılanma modeli, hem de bir inanç ve kabuller sistemi olarak Ahilikte karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzdendir ki Ahilik, müşterek Şark-İslam medeniyetinde yeşeren, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun her bir tarafında sevgi ve sempati odağı olmuş, bütün çağdaş ve uygar milletlerin / devletlerin benimsemesi gereken “insan” odaklı cihanşümul prensipler manzumesinin adıdır.

Günümüzün yükselen değerlerinin önemli bir kısmının özünde Ahiliğin temel ilkeleri yatmaktadır. Tüketici hakları, sivilleşme, kooperatifçilik, çeşitli meslekî kuruluşların varlığı gibi kavramları Batı’ya aktaran birikim, Ahilik kültürüdür. Ne var ki, bütün bunların yüzyıllar sonra bize dönüşü Batı kisvesine bürünmüş bir halde olmuştur. Fakat öz değerlerine yabancı sözde aydınlarımız, “Onlarda ne varsa iyidir.” düşüncesinden hareketle bahsettiğimiz bu değerlere sarılırken, varisi oldukları değerlere arkalarını dönmüşlerdir.

Ahilik gerek yapılanma modeli, gerekse inanç ve değerler sistemi bakımından çok yönlü bir yapı arz eder. Ahiliğin bu cephelerini, başka bir ifadeyle kaynak ve işlevlerini kabaca dinî-tasavvufî, siyasî-askerî, sosyal, kültürel cepheler olarak sınıflandırabiliriz. Ahilikte şüphesiz din ve tasavvuf çok önemli iki öge konumundadır. Hatta denilebilir ki, Ahiliğin inanç ve kabuller sistemi aslında dinî prensiplerden başka bir şey değildir. Fakat bütün bu tesirler, Ahilik yapılanmasını bir dinî kurum yada tarikat kabul etmeye kifayet etmez.

Ahîlik, ferde yönelik öğüt ve yaptırımları da bulunmakla birlikte esas itibariyle “ferdî” değil, “içtimaî”dir. Çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak, cömert, şefkatli ve merhametli olmak herkese iyilik yapmak ve iyiliklerini istemek vs. gibi onlarca prensip, esasta ferdî olmaktan ziyade içtimaî, yani toplum hayatını düzene sokucu mahiyette düsturlardır. Fakat bu içtimaî oluşta ne kişi topluma, ne de toplum kişiye ezdirilmiştir. Ahiliğin sosyal dayanışma ruhu sayesinde, “... devletin hiç bir tesiri olmadan; şehir esnafı ve halkı, kendi kendisini idare ediyor, en küçük bir suistimal, yolsuzluk ve ananeye aykırı harekete fırsat verilmiyordu.” İşte esas olan da budur. Osman Turan hocanın “halkın kendi kendini idare etmesi” şeklinde tarif ettiği her türlü hırsızlık, yolsuzluk, düzensizlik ve anarşiden soyutlanmış, ezen ve ezilenin olmadığı dört başı mamur bu yapılanma Yeni Dünya Düzeni’nin de kayda değer bir alternatifi konumundadır.

Ahilik, kurum olarak tarihe mal olmuş diğer birçok kurum ve zihniyet gibi işlevini tamamlamış ve devrini kapatmıştır. Ne var ki Ahiliğin toplumlar ve devirler üstü prensipleri, zaman zaman revaçtan düşse de asla ölmez prensiplerdir. Sadece ferdî kemale erme noktasında değil, gerek devletlerin kendi bünyelerindeki, gerekse uluslararası düzeyde toplumsal barışın sağlanmasında Ahilik prensipleri çok ciddî ve göz ardı edilmemesi gereken bir “model” konumundadır.

Bu itibarla Ahilik, yalnızca Türk insanının değil, bütün dünya toplumlarının örnek alması gereken bir insanlık ve ahlak sistemidir.”

 

 

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Kestaneciler Piyasaya Çıktı, Kışın Ucu Göründü
Erzurum’da kış mevsiminin habercisi olarak nitelendirilen kestaneciler, ...
Akaryakıt Zamları, Otogazı Tercihli Hale Getirdi
Akaryakıt fiyatlarına peş peşe yapılan zamlar, benzin ve motorinli araçlara ...
Erzurum’da Bilgi Erişim Ağı Genişliyor
Erzurum’da hem kablolu televizyon, hem de internet dönemi başladı. Kablolu ...
 
Baro 2.Kez Turan'a Emanet
Erzurum baro seçimleri yapıldı. Başkan Naci Turan ikinci kez baro Başkanlığına ...
Tapu ve Kadastro Rekora Koşuyor
Erzurum Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülen kadastro çalışmalarında, ...
Teröre “Şiirli Tepki”
Evli, 3 çocuk babası Ömer Tan, vatanın bölünmez bütünlüğüne göz dikenlere ...
 
HYUNDAI Test Sürüşü Otomobil Kazandırıyor!
Hyundai’yın yeni kampanyasında test sürüşü yapan müşterileri bir sürpriz ...
Esnaf Garaj İstiyor, Belediye Petrol İstasyonu
Erzurum Büyükşehir Belediyesi, halk otobüslerinin sevk ve idare işlemlerinin ...
Tatlıcı Tombak Erzurum Şubesi Açıldı
Erzurum’da bir dönem siyaset yapan Cengiz Erduran, Türkiye'nin birçok ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Zamanın Fazlası
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Firavun’un Aynasında Kendini Görmek
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Gençlere yol haritası
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Olmak yahut “Kal” kalmak
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Aileyi Bitiriyorlar, Milleti Yok Ediyorlar
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Erzurum, Vefa ve Kemanî Haydar Telhüner.. -1
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva