"GENCECİK İNSANLARIN HAYATI TEHDİT ALTINDA"
"Taşlanmış kot" olarak bilinen ağartılmış, eskitilmiş görünümü verilen kot imalatında çalışan çok sayıda işçinin ölümcül 'silikoz' hastalığı ile karşı karşıya olduğu ortaya çıktı.
Pantolona püskürtülen kumun içerisindeki 'silika' maddesinin solunum yoluyla akciğerlere ulaştığı ve akciğerde hasar yaptığını tespit edildi. Hastalık ilerledikçe, hastalar oksijen desteğine bağımlı hale geliyor, hatta kaybedilebiliyor. Toz maruziyeti az olsa bile, orta ve uzun vadede işçiler solunum yetersizliği, kalp yetmezliği, tüberküloz (verem) ve akciğer kanserine yakalanıyorlar. Kot kumlamacılığına bağlı silikozis ilk kez Türkiye'de tespit edildi ve sorun 2004 yılından sonra bilimsel platformdatartışılmaya başlandı.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİNDEN BİLİMSEL ARAŞTIRMA
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Metin Akgün, geçtiğimiz yıl Antalya'da yapılan Türk Toraks Derneği Kongresi ve Kopenhag'da gerçekleştirilen Avrupa Solunum Derneği Kongrelerinde hazırladığı sunum ile tehlikeye dikkat çekti. Yrd. Doç. Dr. Metin Akgün, önceki gün Antalya Kemer'de düzenlenen Türk Toraks Derneği'nin 10. Yıllık Kongresi'nde hazırladığı çalışma ile bu çok önemli tehlikeyi yeniden gündeme getirdi.
SLİKOZ HASTALIĞI
Silikozun çok eskiden beri bilinen bir hastalık olduğunu ve günümüze kadar bir çok iş kolunda bu hastalığın tespit edildiğini ifade eden Akgün, en çok bilinenlerinin kazma, delme, tünel açma ve madencilik gibi toz, toprak temasının yoğun olduğu iş kolları olduğuna dikkati çekti. Silika'nın ayrıca yüzey aşındırıcı olarak kullanıldığı farklı alanlarda da silikoz hastalığının görülebildiğini vurgulayan Akgün, "Son olarak yeni bir İş kolunda ilk kez ve sadece ülkemizde 'taşlanmış kot' imalatında çalışanlarda yüzey aşındırıcı olarak silika içeren kum kullanımı nedeniyle silikoz geliştiği belirlendi" uyarısında bulundu.
KOT İMALATHANELERİNDE VAHİM DURUM
"Taşlanmış kot" olarak bilinen ağartılmış, eskitilmiş görünümü verilen kot imalatında çalışan çok sayıda kişinin karşı karşıya olduğu tehlikenin farkında olmadığını savunan Yrd. Doç. Dr. Akgün, şöyle devam etti: "Milyonlarca doların döndüğü bu piyasada, bazı firmalar bu işlemi, kum püskürtme yöntemiyle, merdiven altı diye tabir edilen atölyelerde fason olarak yaptırıyor. Ancak kum püskürtme işleminde gereken koruyucu önlemler alınmadığı takdirde çalışanları ölüme kadar gidebilen ciddi sağlık sorunları bekliyor. Püskürtülen kumun içerisindeki 'silika' maddesi, solunum yoluyla akciğerlere ulaşıyor ve akciğerde hasar yapmaya başlıyor. Toz ne kadar fazla solunursa hastalık o kadar erken dönemde görülüyor ve bir o kadar da ağır seyrediyor. Üstelik solunan tozların oluşturduğu hasar, toza maruziyet ortadan kalksa bile devam edebiliyor. Hastalık ilerledikçe, hastalar oksijen desteğine bağımlı halegeliyor, hatta kaybedilebiliyor. Toz maruziyeti az olsa bile, orta ve uzun vadede solunum yetersizliği ve kalp yetmezliği gelişebileceği gibi, tüberküloza yakalanma ve akciğer kanseri gelişimine daha yatkın hale geliyorlar. Yeterli koruyucu önlem alınmadığı için bize başvuran hastaların çoğunda üç yıl gibi kısa sürede, ağır hastalık tablosu gelişmişti. Bu süreçte, ne yazık ki, hastalarımızdan üçünü solunum yetmezliğinden kaybettik. Üstelik üçü de yirmi yaşının altındaydı. Ortalama işe başlama yaşı 17 olmasına rağmen 13-14 gibi çok erken yaşlarda işe başlayanları bile var (13-14 yaşlarında). Endişeliyiz, çünkü hasta sayısı, her geçen gün katlanarak artıyor. Bu sorunla ilk kez 2004 yılında karşılaştığımızda ülke genelinde bilinen dört hasta vardı. Bu yıl yapılan Türk Toraks Derneği 10. yıllık kongresine farklı merkezlerde 'kot kumlamacılığına bağlı silikoz' tanısı konulmuş 35 yeni hasta bildirildi." Şimdiye kadar sadece kendisinin tanı koyduğumuz hasta sayısının 40'ın üzerinde olduğunu anlatan Yrd.
KAYITSIZ İŞYERLERİ DENETLENMELİ
Doç. Dr. Akgün, işçilerden aldığı bilgilere göre Türkiye'de yüzlerle ifade edilen bu tür işyeri bulunduğunu kaydetti. Akgün, şu uyarılara yer verdi: "Yani binlerle ifade edilebilecek kadar çok sayıda çalışan risk altında olabilir. Gerekli önlemler alınmaz ise, kısa süre içerisinde daha büyük boyutta bir problem ile karşılaşmamız kaçınılmaz gibi gözüküyor. Hastalığın kesin bir tedavisi yok. Bu nedenle, hastalığı önlemenin tek yolu maruziyeti ortadan kaldırmak. Bu işlemin daha sağlıklı yöntemlerle ve daha sağlıklı ortamlarda yapılması mümkün. Bunu sağlamak için hem kot üreticilerine hem de yetki kuruluşlara önemli sorumluluklar düşüyor. Farklı yöntemlerin kullanılmasının teşviki, bu işyerlerinin etkin denetiminin sağlanması, en önemlisi bu sektördeki işçi ve işverenlerin bilinçlendirilmesi şart. Ne kadar erken davranılırsa o kadar fazla genç hayat, kısa sürede ölüme kadar gidebilen bu ciddi sağlık sorunundan kurtarılabilir. Bu konuyla ilgili herkesin payına düşen sorumluluklar var. Herkesi sorumluluğuna sahip çıkmaya davet ediyoruz".
KOTLAR NEDEN KUMLANIYOR?
Akgün, (www.metinakgün.com adresinden ulaşılan web sitesinde kot kumlamacılığı ve bu konudaki çözüm önerilerini de ortaya koyuyor. "Taşlanmış kot" adıyla bilinen ağartılmış/eskitilmiş görünümü verilen ürünlerin özellikle gençler arasında büyük rağbet gördüğünü hatırlatan Akgün, ancak bunun için hem kumlama yapılmasının zorunlu olmadığını, hem de daha sağlıklı ortamlarda kumlamanın yapılmasının mümkün olduğunu vurguluyor. Türkiye'de bazı taşeron firmaların üretim maliyetlerini azaltmak için diğer
yöntemlerden çok daha ucuz olan ve "silika" içeren kumu kullandığını belirten Akgün, sitesinde şu tespitlere yer veriyor:
"Kum kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşınmaları sağlanıyor. Solunan tozlar ise akciğerde 'silikozis' hastalığına yol açıyor. Kot kumlamacılığına bağlı silikozis ülkemizde son yıllarda önemli bir sağlık problemi olarak ortaya çıkmıştır. Gün geçtikçe gerek bu sektörde görülen hasta sayısındaki artış, gerekse bazı olguların ölümcül seyretmesi nedeniyle (Ocak 2007'ye kadar kliniğimizde üç kişi yaşamını yitirdi) çözüm için hızlı, ciddi ve etkin adımlar atılması gereken bir konu halini almıştır. Hastalığın bugüne kadar kanıtlanmış etkin bir tedavisi olmadığı için, en mantıklı çözüm hastalığın oluşumunun engellenmesidir. İlerleyen yıllarda salgın bir hastalık boyutunda artıştan endişe duyulmaktadır".