Prof. Dr. Ahmet Akgündüz çok değerli bir çalışmanın altına imza attı…
Uzun yıllara yayılan çalışmanın sonuçlarını kamuoyuyla paylaşan Hocanın, elde ettiği belgelere göre Said Nursi Hazretleri, Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani'nin öz torunu çıkıyor.
Akgündüz sıradan birisi değil… Bu konuda ehliyeti, liyakati tescilli bir isim. Aynı zamanda da Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü… Konu çok önemli olduğu için bu gün bütün sütunumu bu çalışmaya ayırmak istiyorum…
İsterseniz öncelikle söz konusu belgelere nasıl ulaştığına bakalım…
Hoca diyor ki…
"Bediüzzaman hazretlerinin muübarek neslini Osmanlı Arşivleri ve İstanbul Müftülüğü'nde bulunan Nikabet'ül-Eşraf belgeleri arasında bulmaya çalıştık. Bitlis ve Hizan'daki nüfus ve tapu kayıtlarını tamamen inceledik. Ancak istediğimiz neticeye ulaşamadık. Daha sonra bir ara Bitlis'in de Musul'a balı kaldığını hesaba katarak ve de Osmanlı döneminde mevcut Nakib'ul-Eşrafların aynen devam ettiğini öğrenerek himmetimizi Irak'a çevirdik. Kıymetli Kardeşim Adnan Budak Beyin de gayretleriyle Üstad'ın şeceresi ile belgeye aylar sonra Üstad'ın dedelerinin mezarlarının bulunduğu Sincar'a bağlı Hıyal Köyü yakınlarında oturan ve çok kıymetli bir tarihçi, araştırmacı ve neseb ilmi mütehassısı olan Dr. Mahmud Said Bey vasıtasıyla ulaşmış olduk.
Biraz sonra vereceğimiz bilgilerin temelini oluşturan, ama Osmanlı Arşiv Belgeleri ve özellikle Tapu-Tahrir Kayıtlarıyla teyid edilen bu şecerenin yazılış tarihi 1935'lere varmaktadır. Zira Şecereyi kaleme alan Hamed el-Hiyali 1937'de vefat eylemiştir. Şecereyi tasdik eden Nakib'ül- Eşraf ise 1935'de o görevi yürütmektedir.
Bu şecereyi hazırlayan Üstad'ın babası tarafından mensup olduğu Sadat-ı Hıyaliyyin aşiretinin reisi Hamed el-Hıyali'dir. Bu zat Sadat-ı Hıyaliyyin'ın Bu-Hüseyin El-Bekr dalına müntesiptir. Hazırlamış olduğu şecereyi tasdik eden Nakib'ül-Eşraf Abdulfettah ed Bedreddin, 1935 tarihinde Musul Nakib'ul- Eşrafıdır. Daha önce Trablusşam Nakib'ül-Eşraflığını da yapan bu zat, Sadat-ı Hıyaliyyin'in Al-i Za'bi kolundandır ve Ali Bekkar ez-Za'bi'nin torunudur. Şecerede ayrıca Versan Halid el-Hadidi, Hüseyin es- Sumayda'i ve benzeri şahsiyetlerin de mühür ve tasdiki bulunmaktadır."
***
Bu noktada önemli bir takım eleştiriler de yapılıyor Ahmet Akgündüz’e…
Bir insan hem Kürt hem Seyyid nasıl olabilir diyenlerden tutun da, Said Nursi Hazretlerinin kendi seceresiyle ilgili gerçeği niye açıklamadığına varıncaya kadar…
Cevapları şöyle veriyor…
İsterseniz önce hem Kürt Hem Seyit olunmaz iddiasına verdiği cevaba bakalım…
"Mektubat'ın büyük bir kısmının yazılmasına vesile olan, vefatına kadar Risale-i Nur'a büyük bir ihlas ve sadakatla hizmet eden merhum Albay Hulusi Yahyagil'e, ziyaretlerinin bir defasında, "Kardeşim, sen de ben de sadattanız (seyyidlerdeniz.)" dediğini görüyoruz. Emirdağlı Mehmet Çalışkan'ın anlattığına göre, Osman Çalışkan'ı yanına çağırır ve "Kardeşim ben hem Haseni- yim, hem de Hüseyniyim... Ahmed Feyzinin bütün söylediklerini kabul ediyorum. Haydi git!" der. Evet, Bediüzzaman'ın Kürt olması seyyidliğine engel değildir. Doğuda öyle aşiretler vardır ki Kürt oldukları halde bütünüyle seyyiddirler. Çünkü nesiller fetihler, göçler, farklı evlilikler sebebiyle zamanla dünyanın değişik yerlerine dağılmış, karısşmışlardır. Mesela Abbasilerin yanlış tutumlarına tepki gösterdikleri için o günün tabiriyle Kürdistan bölgesine birkısım Ehl-i Beytin göç ettikleri bilinmektedir. Bediuzzaman'ın dedelerinin de bu göç esnasında buralara gelip yerleşmeleri sözkonusudur. Nitekim Bugün Mardin'deki Arvasiler, Hakkari'deki Ahmediler ve Muş'taki Nehrilerin Ehl-i Beytten oldukları düşünülürse Kürt olmanın ehli beytten olmaya engel olmadığı açıkça görülür."
***
Seyyidliğin niçin gizlendiğini ise şöyle açıklıyor…
"Çünkü seyyidlik konusunda Bediüzzaman'ın kendisini öne çıkarması Mehdi olduğu iddiası olduğunu gündeme getirecekti. Toplumda Mehdi hakkında öylesine bir imaj yerleşmiştir ki, o sanki harikulade özelliklere sahip bir kimsedir. Bir çırpıda zulme gömülen dünyayı düzeltecek, hakkı, adaleti tesis edecek, kurtla kuzuyu barıştıracak, birden Sünnet-i Seniyyeyi yerleştirecek, şeriatı hakim kılacak... Ve bunları iman, hayat ve şeri'at hakikatleri çerçevesinde gerçekleştirecek. Bu durum gönlü kırık, morali bozuk bir kısım müminlere büyük bir ümit ve teselli kaynağı olurken, birçoklarına da aradıklarını bulamamanın, görememenin ezikliğini de yaşatabilmektedir.
Bu ve buna benzer bir kısım hikmetler sebebiyledir ki Bediüzzaman kendini, seyyidliğini her zaman mevz-u bahis etmemiş, Risalelerde ise bu konu hakkında kesin ifade kullanmamıştı. Afyon Mahkemesi müdafaasında "Hiçbir vakit böyle haddimden yüz derece ziyade hallerde bulunmamışım" diye cevap vermiştir."
Başlarken de söylerdik ya… Çok önemli çalışma… Rabbim Akgündüz Hoca’nın beynini, zihnini daimi sağlık üzere kılsın…