“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar” sözü, bize ait bir ifade…
Bundan kasıt elbet biteviye konuş değil….
Öyle olsa…
Sözün kısası niye makbul olsun!
Kaldı ki…
Günümüzde, yaptığımız en iyi şey konuşmak…
İki dinle bir konuş ilkesi hak getire halde…
Buna karşın…
Orta yerde her geçen gün artan anlaşmazlıklar…
Bir paradoksla mı karşı karşıyayız?
Elbet değil…
Atalarımızın konuşmadan kastettikleri sözün çokluğu değil ki…
Ünsiyeti teşvik…
Alışkanlık anlamına değil…
Ahbaplık arkadaşlık manasına ünsiyet!
Eskiye ait bu tür ifadeleri karşılayan öyle sıcak kelimeler var ki…
Duyunca içinizi ısıtıyor…
“Mülaki olmak” bunlardan birisi değil midir?
***
“Tekrar mülaki oluruz bezm-i ezelde/
Evvel giden ahbaba selam olsun erenler” terennümü Türk kültürüyle, İslam inancıyla yıkanmış hangi ruhu kuş tüyü bir iklime sokmaz?
Niye böyle bir bahis?
Şunun için…
Uzun zamandır yazıyoruz…
Bir bakıma okurlarımızla konuşuyoruz…
Ünsiyet babında…
Öyle ya…
İnteraktif bir tarzın içindeyiz ya…
Yazdıklarınıza anında yorumlar geliyor…
Beğeni yahut eleştiri hiç beklemeden anında karşına çıkıyor…
O halde…
Mülaki oluyoruz…
Mu acaba?
Elbette olmuyoruz…
Zaten yazının gerekçesi bu…
***
Son yıllarda giderek artan bir tarz, konuşmayı değil, kavgayı, küfrü teşvik eder oldu…
Daha başlarken, amiyane ifadesiyle giydirme dürtüsüyle hareket ediyoruz…
Anlamak gibi bir gayeden çok uzak…
Hele öğrenmek!
Kaldı ki…
Konuşmanın bir başka anlamı da ayıtmaktır…
Uyandırmak anlamına…
Bir de Azerbaycan Türklerinin kullandığı danışmak manası da var…
Ama…
Ne uyandırmak, ne danışmak mümkün değil…
Önyargı ile kuşanmış bir zihin bunları fikredebilir mi?
Yahut mevcut medya yansımasıyla dilini terbiye edenler?
Bu noktada şöyle bir karşı duruş duyar gibiyim…
“Hep mi kabul?”
Fikri anlamda elbet cedel…
Aksi halde sükut, sükut…
Terbiyenin en kestirme ve en keskin şekli…
Umalım ki…
Meramımız anlaşılmış olsun!