Doğruluğun hazzını yaşadınız mı hiç..
Her yerde ve her şeyde yalnız doğruyu söylemenin..
Riyasız, yalansız ve dolansız olmanın..
İnsan olmanın..
Günlük hayatımızın bir parçası haline geldi yalan.
Onsuz iş dönmüyor.
Bir sütre, bir korunak gibi..
Kimi ekmek korkusu, kimi şöhret endişesiyle yalana sarılıyor..
Kimi başkasını küstürmemek, kimi etrafından insan eksiltmemek için..
Kimi hoş geçim derdiyle..
Kimi işini aşırmanın hesabıyla..
Doğru söyleyenin dokuz kere dokuz köyden kovulduğu bir zaman.
Seçimlerin üzerinden fazla bir zaman geçmedi.
Çoğumuz her partiye evet dedik..
Her adaya hulus çaktık..
Herkese mavi boncuk dağıttık.
Her adayı, her partiyi ümitlendirdik..
Sonra sandıkta sözlerimizi unutup, özümüzü ifade ettik.
Ve yine aynı ve klasik yalana sarıldık, “elim gitmedi’
Onlarca seçim dönemi geçirdim..
Fanatik partililer dışında, bir başka partiye ya da adaya ‘sana oy vermedim’ ya da ‘vermeyeceğim’ diyeni pek ender gördüm..
İlçelere, köylere gitti adaylar her partiden..
Hepsi de ümitvardı, hepsi de seçilmeyi düşünüyordu..
Çünkü gördükleri muamele, işittikleri sözler, kendilerine gösterilen ilgi öyle diyordu..
Herkese evet, herkese..
Ama doğruluğa hayır..
Hazreti Peygamber, “söz borçtur” buyuruyor..
Söz namustur, söz şereftir, söz haysiyettir..
İnananlar için ölçü budur..
Öldükten sonra dirileceğine, hak huzurunda hesap vereceğine iman edenler için..
Öyle miyiz?...
İnananlar, karşılarındaki din kardeşlerini zora koşmamak adına söz verdirtmezler kolay kolay..
Ama verilen sözün de tutulmasını beklerler..
Verdiler mi de tutarlar..
Söz namustur, söz şereftir, söz haysiyettir..
Seçimleri bir parti ya da adayın oylanması olarak düşüyoruz.
Oysa seçimler ya da siyaset aynı zamanda dürüstlüğümüzün oylanmasıdır..
Aday yüzüne başka, dosta arkadaşa başka, sandığa başka yaklaşım..
Hani çocukken birbirimize sorardık ya..
İtikatta mezhebin nedir, amelde nedir diye..
Herkes kendine sormalı bu soruyu özellikle de seçimlerden sonra..
İtikatta yalan, amelde riya’yı yol mu seçtim diye…
Partilerde kongre dönemlerinde de yaşanır bu yalan iklimi..
Her adaya tüm delegeler güler yüz ve tatlı sözle yaklaşıp oylarını ona vereceğini ima eder ya da söylerler..
Her aday da kazanacağını sanır..
Seçim sonrasında ise kazanan etrafındaki kümelerde dosdoğru oyunu kullananlarla riyayı mezhep seçenler kaynayıp gider..
Oysa doğrular söylense, oysa doğrular seslendirilse böyle mi olur halimiz..
Bir anekdot:
Bir arkadaş gurubu..
Seçim sonrası
Hayatının belirli bölümlerinde gençlere önderlik etmiş birine diğeri sordu, kime oy verdin gardaş..
Cevap verdi suale muhatap olan şahıs: felan partiye..
Şaka etme dedi suali soran, olur mu öyle şey..
Hayır oyumu dediğim yere verdim diye ısrar etti soru sorulan..
Sualin sahibi, yav elin gitmemiştir sandıkta, diye tekrar müessir olmaya çalışınca, diğer cevabı yapıştırdı:
‘İmanım gitmesin diye elim de gitti, beynim de.. Söz verdim, sözümü tuttum..’
Sizlerde rastlamışsınızdır böyle olaylara..
Münafıklığın beş alametinden birini taşımamak için, verdiği sözü tutanlarla, dünya hesabı için sözünü yutanlara..
Kimseye nasihat edici değiliz..
Nefsimiz dururken kimseye doğruluk öğretici de..
Ancak şu yalancılık illetinden herkesin ama herkesin kurtulması için dua edenlerdeniz sadece..
Ne yalan söyle ne yalan söylet..
Ne yalan dinle, ne yalan dinlet..
İnancımızın gereği budur..
İnanmıyorsan başka..
Ama inanıyorsan, sözün odun gibi olacak ve doğru olacak..
Ne aldanan ne de aldatan olmayacaksın..
Zira Allah var..
Zira mahşer günü..
Ötesi yok..
Başkasını kırmamak için yalan söyleyen, kendi cehenneminin odununu kırar..
Doğru budur..
Başa dönelim isterseniz..
Doğru söz söylemenin hazzına..
Dünyada hiçbir lezzet onun eşi değil..
Hiçbir unvan doğruluktan üstün değil..
Nefsinize de muhatabınıza da doğru olmanın huzuru bir başka güzel..
Nefsine saygı, inanca saygı:
Allah için doğru söylemek..
Allah için doğru söyletmek..
Zira ki..
Allah var, ne gam var…