KAHRAMANIMIZ, Yenişehir minibüsünden indi, Havuzbaşı'ndaki banklardan birine oturdu.
Ağaç altında, fıskiyeden gelen su sesi ile biraz soluklanmak istiyordu.
Yandaki bankta ise üç kız arkadaş sohbet ediyordu.
O sırada siyah takım elbiseli, elinde tespih olan bir genç belirdi.
Kızların tam karşısına dikildi, poz vermeye, dikkat çekmeye başladı.
Ayağını kenardaki kırmızı taşın üzerine koyan genç, kısa sürede amacına ulaştı ve üç arkadaşı tedirgin etti.
Bunun üzerine kızlar, söylenerek kalktı ve biraz ötedeki banka gittiler.
Siyah elbiseli adam da onları izledi.
Yine iskeleye yanaştı ve başladı dikiz atmaya.
Gelişmeleri baştan sona izleyen orta yaşlı bir Dadaş, sürekli olarak ‘ya sabır’ çekiyordu.
Sabrı taşınca yerinden hızla kalktı ve silah elbiseli adamın karşısına dikildi:
- Sen burada ne yapıyorsun?
Adam, ukalaca bir yanıt verdi:
- Yasak mı, kız tavlıyorum.
- Ulan senin annen, bacın yok mu?
- Var ne olmuş yani.
- Onları biri rahatsız etse, sen ne yaparsın?
İşte ağzından son laf çıkarken sinirlerine, daha doğrusu yumruğuna hakim olamadı.
Maganda, yediği yumruğun etkisinden olacak az kalsın havuza düşecekti.
Çevreden olayı görenler koştu geldi.
Gelenlerden ikisi sivil polisti.
Kızlar o polislere nasıl rahatsız edildiklerini anlattı:
- Rahatsız etti ama iyi bir ders aldı.
Takım elbisesi toz olan genç biraz sonra 'Polis' otomobili içinde merkeze doğru yol alıyordu.
Böyle manzaralara Erzurum'da ancak çok eskilerde rastlanırdı.
Yani Erzurumlu, rahatsız edilme durumunda kadınlara, kızlara, çocuklara ve de askere arka çıkardı.
Bu olayı bizzat ders verenin ağzından dinledikten sonra şöyle düşündüm:
Acaba 'Dadaşlık ruhu geri mi dönüyor?'