“Rumlar 1974’te bağımsızlığı yok etmek için son adımı attılar. Türkiye meşru hakkını kullandı ve Kıbrıs’ın bağımsızlığını yok edilmekten, Kıbrıs Türk halkını kati ölümden kurtardı. Yunan işgal ordusunu güneye iterek Kıbrıs Türklerine özgürlük içinde yaşayabilecekleri bir ortam yaratıldı”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs Barış Harekatının üzerinden geçen 47 yılı geride bırakmış oluyoruz. Bu süreye karşın darbe ile bozulan devlet düzeni bir daha kurulamadı. Buna koşut adada var olan uyuşmazlığın giderilemediği günlerdeyiz. İki toplum arasında varlığı bilinen uyuşmazlıklar dururken siyasi çözüm arayışları sürgit ettiriliyor. Bundan böyle Kıbrıs konusunda çalışmalar yapacak olanların çalışmalarının zorlu geçeceğini kaydetmek istiyoruz. Nedenine gelince ortalıklarda olayların birinci tanıklarının büyük çoğunluğu yaşamıyor olacaktır.
Çalışma yapacak olanlar Barış Harekatı Öncesi ve Sonrası gibi değer yargılarını sorgulayacaklardır. Bu nedenle yapılacak bu yönlü çalışmalardan sonra ırkçı ve şöven değerlendirmelerle çözüm aranabilecektir. Irkçı çözüm arayışları iki toplum bireylerinin birbirlerinin boğazlarına sarılmasına neden olacaktır. Çözümsüzlüğün önündeki engelin bir tarafın ak dediğine diğer tarafın siyah demesi olduğu biliniyor.
AB’nin önde gidenleri otomatiğe bağlanmış gibi belirli zaman aralıklarında Kıbrıs uyuşmazlığına ilişkin olarak değerlendirme - lerde bulunuyorlar. Joseph Borrell tek gözünü kapatarak yaptığı Maraş konusundaki değerlendirmelerde çözüm odaklı değil çıkar odaklı önerilerde bulunuyordu. Kıbrıs Türkleri arasında tek gözlü bakışı nedeniyle sevildiği pek söylenemez. Çözüm önerilerinin hukuk kurallarını yok sayarak uygulanamayacağı ve adil davranılması halinde yaşanan açmazların sonlandırılacağının bilinmesi gerekiyor. Annan’ın belgesinin oylandığı günlerdeki yaklaşımlarının unutulmadığını anımsatıyoruz.
Uyuşmazlığın çözümü konusunda BMGK’nin önerileri ile mi yola yürünecek yoksa temel dayanaktan yoksun AB’nin isteklerini mi konuşacağız. Kıbrıs Türkleri yıllardır sürgit ettikleri dışlanmışlığı gidermek için iki devletli çözüm önerisini dünya kamuoyuna duyurma gereğini duydu. Gelinen bu noktada karşımızdaki unsurun çözümü alan dışına çıkarmadan masaya oturması gerekiyor.
Adını Titina Loizidu davasında duyuran avukat Ahilleas Dimitriyu geçtiğimiz günlerde “Maraş’ı kaybedersek Kıbrıs sorununu çözme sürecimizi de kaybedecek ve taksim kayalığına çakılacağız. Mülkiyet oyunu kaybedilmedi” diye konuşuyordu.
AB Komisyonu Başkanı Bayan Ursula Von Der Leyen “AB’nin Kıbrıs’ta iki devlet önerisini asla kabul etmeyeceklerini net olarak Türkiye Cumhurbaşkanına belirttim” diye konuşuyor. Bu Bayanın sopa altından abasını göstermesinin ilişkileri zora soktuğunun bilincinde olacağını ummak durumundayız. Sürekli olarak korunup kollanan sırtları sıvazlananlar AB üyeliği ile dış politikada büyük başarılara imza attıklarını en büyük başarılarının ise AB üyeliğine kabul edilmeleri olduğunu söylüyorlar.
Kıbrıs Barış Harekatının perde gerisindeki gizin ötesinde o günlerdeki hükümetin farklı siyasi inançlı olmalarının yanı sıra TBMM’nin gösterdiği onurlu ve sağlam duruşu olduğunun da bilinmesini istiyoruz. Kıbrıs Barış Harekatı’nın hep birlikte hareket edilerek kazanılmış zafer olduğu gerçeği yadsınamaz.
Barış ve çözümü kendi tekellerinde görenler AB başta olmak üzere Kıbrıs Türklerinin “eşit uluslararası” konumlarını tanımadıkları sürece zamanı boşa harcamış olacaklarının bilincinde olmalıdırlar.
Bu gerçeği kabul etmemekte ısrar etmeleri halinde iki devletli çözüm formülünün masada tutulması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız… İyi Bayramlar…