“1963-74 YILLARINDA Türk halkına yaptıklarınızı hak biliyor ve bu meşum yılları kendi halkınıza mesut ve müreffeh yıllar olarak takdim ediyorsunuz. Bu 11 yıllık geçmişten ve 1974’te Türkiye’yi Kıbrıs’a müdahaleye zorlayan darbeden söz etmeksizin ‘Kıbrıs meselesi 1974’te Türk işgali (!) ile başlamış bir meseledir’ yalanını yayıyorsunuz. En önemlisi, geçmişi ve geçenleri unutarak bu yalana siz de inanıyor ve davanızı bu yalan üzerine inşa ediyorsunuz”. 1979 Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yeni bir yıla ümitlerimizin yeşereceği düşüncelerimizin ve beklentilerimizin geride bıraktığımız yılda yaşadıklarımızın yaşanmaması dileklerimizle adım atmış bulunuyoruz. Bu dileklerimize yalnız bizler için değil tüm insan topluluklarının beklentileri olması dileklerimizi ekliyoruz. Benzer dileklerimizin geride bıraktığımız yıllarda gerçekleşmediğini de kaydetmek istiyoruz. Umutsuz yaşanmayacağına göre yine umudumuzu yinelemiş oluyoruz.
2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması dünyanın dengelerini de yerinden oynatıyordu. Yaşananların bir savaş olmadığı tezinde ısrar eden BM’in izleyici rolünde durmak istediği anlaşılıyor. Bakış açısı değiştirilmediği sürece yeniden Soğuk Savaş yöntemleri ile boğuşacağız. Yeni dünya düzeninin kurulma çalışmalarının da bu yapıdan olumsuz şekilde etkileneceği ve vekalet savaşlarının yeniden gündeme taşınacağından korkuluyor. Birbirlerine saldırarak karşısındakini sırf kendi gibi düşünmediği için katledenlerin ölüm sayıları vererek başarı sağladığı zavallılığın arkasına saklanıyor olmasının savunulacak hiçbir yanının olamayacağı biliniyor.
BM’in adada durgunluk sürecini canlandırabilmek için yaptığı çalışmaları dostlar veriş alışta olsun türünden çalışmalar olduğunu yinelemek gerekiyor. 04 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BMGK’nin aldığı ve geçerliliği kalmadığına inandığımız kararın günümüz koşullarına uyarlanması kaçınılmaz olarak karşımızda duruyor. Kararın alındığı tarihte var olan ülkelerin konumlarının günümüzde çok değiştiği biliniyor. Bu nedenle adadaki gerçeklerin nasıl çözüleceğinin araştırılması zorunlu olarak karşımızda duruyor.
Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda söz ve karar olarak var olan durumunun kabullenilerek çözüm üretilmesini öneriyoruz. Garantör ülkelerin üreteceği çözümden rahatsızlık duyanlar olabilecektir. Bunların başında AB gelmektedir. Aldığı kararlarla adadaki uyuşmazlığı içinden çıkılamaz hale getirenin AB olduğu unutulmamalıdır.
Hidrokarbon kaynaklarından her iki toplumun eşit şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bir taraf yerken diğer tarafın bakıyor konumuna düşürülmesinin adil ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu biliniyor. Bölgede bulunan doğalgaz AB ülkelerinin iştahını kabartmış olabilir. Rusya’ya karşı uygulamaya koydukları ambargolardan kurtulabilmenin yolunun Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgaz olduğunun türküsünü çığırıyorlar. Bu arada gazın Avrupa’ya ulaşabilmesinin akşamdan sabaha gerçekleşebileceğinin olanaksız olduğunu bilmelerine karşın uyuşmazlığın çözümü konusunda taraf olmaya niyetleniyorlar.
Yukarıda da değindiğimiz gibi adada çözüm bulacak tarafların garantör ülkeler olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Karşımızdaki unsurun önümüzdeki yıllarda Kıbrıs’ın enerji alanında iyi bir oyuncu olabilmesinin yolunun Kıbrıs Türklerinin haklarına gereken saygıyı göstermelerinden geçtiğini bilmeleri, bilmiyorlarsa da öğrenmeleri gerekiyor. Bölücü söylemlerle uyuşmazlığın çözümü dağların arkasına göndermekle koşut bir davranış olacaktır.
Kendi çözüm önerilerimizle masaya otururken BMGK kararlarının güncellenmesi için çaba içinde olmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…