Daha önce de söylemiştik... Sayın Başbakan Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermeni’ye kapı açmaz diye...
Endişemiz vardı elbet...
Ne ki...
Kanaatimiz katiydi...
Daha bir perçinlendi...
Dün, hem Sayın Başbakan hem de yardımcısı Cemil Çiçek net bir biçimde söylediler...
“Azerbaycan’ı üzecek birşey asla yapmayız..”
Dahası, Başbakan hükümetin tavrını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koydu:
“Dağlık Karabağ’daki işgal sona ermeden Ermeni’ye kapı açmayı unutun.”
Ohhh be... Millet ferahladı...
***
Durumun bu noktaya gelmesi rahatlattı da...
Kötü olanı şu:
Niçin endişe duyduk?
Açılması gereken sual budur?
Ermenilerin ihanetine muhatap bir millet, ırkdaşı, kardeşi bir ülke topraklarının beşte birini igal etmiş “Ermeni’ye kapı açar” düşüncesine nasıl geldik; neden böyle bir ihtimali varid gördük...
Kötü olanı bu!
Kendinden olana ihanet olabilir mi?
Bunu nasıl düşünebiliriz...
Olmaz, düşünmemeliyiz...
Doğru olanı, normal olanı bu...
Lakin o eşik biz de aşılmış...
Zihin şablonumuza, “biz bize ihanet ederiz” gibi sakat bir anlayış yüklenmiş...
Bu yüzden millet olarak endişe duyduk.
Ne kadar berbat bir durum değil mi?
Bu yüzden dört bir yanımız puşt zulası kaynıyor...
Safları sıklaştırmak yerine sığlaştırmayı yeğlediğimiz sürece bu kaynama artarak devam edecektir... Şimdilik ohh dedik...
Ama ya yarın... ya öbürgün!