Başbakan’ın açıklamalarında çarpıcı bir bölüm var…
Aynen şunları söylüyor:
“Kurumlarda istatistik üretim sürecinde kavram tanım ve kodlamaları standart hale getireceğiz. Plaket ve hediyelerle ciddi bir israf veriliyor. Yerel yönetimler valilikler ve kurumlar plaket ve hediye sunumunda bulunmayacaklar. Ağaç dikimi fidan dikimi olabilir. Küçük ve basit bir belgeyle bu fidanlar yeter. Süslü plaketler kullanım değeri düşük hediyeler, kişileri öne çıkaran hediyeler kamuda olmayacak. Bunu başbakanlık genelgesi yapıyoruz. Odanın her tarafı plaket oluyor. Plaket işine gereksiz hediyelere son vermek lazım.”
Hay ağzına sağılık değerli Başbakanım…
Her işin cılkını çıkarttığımız gibi bunda da endaze kaçmıştı.
Önüne gelen bir plaket alıp makama çıkıyordu…
Adı ne?
Çoğunun ki yalakalık!
Bir marifete karşılık olmanın çok ötesine kaydı bu işler….
Eskiden, bir memurun mahareti kurum amirince bir yazıyla taltif görürmüş…
O da, o yazıyı bir şeref levhası kabilinden alıp ömür boyu saklar, evlatlarına miras bırakırmış.
Şimdi öyle mi?
***
Kaldı ki, Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi israf öyle boyutlara varmış ki…
Sanki yapılan harcamalar beytül mal’den bir parça değil!
Bunlar kamu için söyleyeceklerimiz.
Özel sektör için de bu geçerli…
Bakın etrafınıza yığınla örnek göreceksiniz…
Birisi bir makama iş yaptırmanın derdinde mi?
Makul bir süre önce o makam sahibine süslü bir plaket hazırlatıp, basın huzurunda takdim ediyor…
Sonra?
Elbette bireysel talep!
İçinde kamunun hakkı varmış umurunda değil!
Makam sahipleri de çoğu kere üç kuruşluk bu plaket uğruna yüz binlerce insanın hukukunu zedeleyecek tasarruflarda bulunuyorlar…
Erzurum’dan somut örnekler veririz de…
Polemiğe gerek yok!
Bilenler biliyorlar!
Olması gereken buydu!
Bunun için Başbakan’a minnettarız…
***
Plaket olayı şimdinin sorunu da değil…
Uzun yılların problemi.
Buna ilişkin çarpıcı bir anekdot var.
Bir büyüğümüz anlatmıştı…
Üniversitede ders vermek üzere ABD’den bir profesör geliyor…
Kendisi Türk; ama hayli zaman uzak kalmış ülkeden…
Nereye gitse bir plaket töreni görüyor ya…
Garibine gidiyor…
Sonrasında da, ti’ye alıyor her vakit…
Sıkça yaptığı ise şöyle…
Ders anlatıyor, ardından soru yöneltiyor…
Düşük profil cevap sahipleri için, sevdiği bir öğrencinin adını vererek…
Ecnebi aksanlı bir Türkçe ile, “Evladım Osman bu arkadaşına bir pılakettt verrr!” diyor!
Hülasa, güzel bir gelişme…