HUMA KUŞU, ERZURUM’UN SİMGESİ
Binlerce yıllık geçmişe sahip olan Anadolu topraklarında tarihi ve kültürel eserlerin yanında bulunduğu yöreyle simge haline gelmiş bazı hayvanlar, o yörenin turizmine önemli katkıda bulunuyor. Çeşitli kaynaklardan derlediği bilgiye göre, Türkiye'de bazı iller, o ile özgü hayvanların adıyla anılıyor. Binlerce yerli ve yabancı turist, bu hayvanları görebilmek için söz konusu illere gidiyor.
ÇİFT BAŞLI KARTAL VE ERZURUM
Erzurum, Selçuklu eserlerinde mühür özelliği taşıyan çift başlı kartalı ile tanınıyor. Ne varki yörede kartal’ın yoğunlaştığı alanlar günümüzde artık yok. Erzurum Ovası 1960’lı yıllara kadar barındırdığı sazlık alandaki 182 çeşit kuşla meşhur. Bataklığın sıtma endişesiyle kurutulmasından sonra ise Erzurumla adı özdeşleşen, sembol olabilecek kuş cinsine rastlanmıyor.
ERZURUM OVASI KUŞ CENNETİ
Evliya Çelebi seyahatnamesinde, Erzurum Ovasındaki kuş zenginliğinden sıkça bahsediliyor. Kuş cenneti halindeki ovaya, avcıların, kuş meraklılarının geldiği ve ilde bir kuş turizminin de olduğu, Evliya Çelebi seyahatnamesinde olduğu gibi, 18 ve 19’uncu asırlarda Erzurum’a gelen yabancı seyyahların anılarında da vurgulanıyor.
MİTOLOJİK HUMA KUŞU VE ERZURUM TÜRKÜSÜ
Erzurum’un yaşayan bir hayvan sembolü yok. Ama Erzurum türküleriyle vurgulanan mitolojik bir “Huma Kuşu” var. Huma kuşu mitolojik bir isim, zümrüt yeşili kanatlı güvercin veya cennetkuşlarına benzer bir kuş olarak tasvir ediliyor ve himalayalar'da yaşadığı ve geldiği varsayılıyor.
Mitolojik Huma Kuşu gölgesinin üzerine düştüğü insanın taç giyeceğine,yükseleceğine inanılıyor.
HUMA KUŞU MOTİFİ ERZURUM’A AİT
“Huma kuşu yükseklerden seslenir
Yar koynunda bir çift suna beslenir
Sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ben ağlim ki belki gönül uslanır
Sen bağ olki ben bahçende gül olim
Layıkmıdır yanim yanim kül olim
Sen efendi ben kapında kul olim
Koy desinler buda bunun kuludur.”
türküsündeki huma kuşu motifi Türkiye’de yalnızca Erzurum’a ait türküde bulunuyor. Gölge ettiği insanın tac giyeceğinin varsayıldığı bu kuşun isminin Erzurum’la kullanılması, humanın Erzurum olduğu ve bu ilde yaşayanların şereflendiği manasında da yorumlanıyor.
KANGAL, ERZURUM KÖKENLİ Mİ?
Hayvanları ile tanınan iller arasında yer alan Sivas, bu ününü Kangal ilçesinin adıyla anılan Kangal köpeğinden alıyor.
Anadolu insanının yüzyıllar boyu çobanın yanında onun sürüsünü kötü niyetli kimselerden ve vahşi hayvanlardan korumuş bir köpek ırkı olan Kangal köpeğinin,Babiller zamanından beri varlığı biliniyor.
Kökeninin Sivas ili Kangal ilçesinden geldiği tahmin edilen Kangal köpeğinin saf kanlarına, Yozgat, Kayseri, Çorum, Tokat, Erzurum ve Erzincan'da da rastlamak mümkün. Ancak birinci derecede saf Kangal çoban köpeği Sivas veya özellikle Kangal ilçesinde bulunabiliyor.
17. yüzyılda Evliya Çelebi seyahatnamesinde, Kangal köpeğinden, aslan kadar kuvvetli olarak bahsediliyor. Kangal çoban köpeklerinin bu kadar eskilere dayanan tarihi geçmişten günümüze kadar ırk özelliğini bozmadan gelebilmesi, geçimini koyunculuktan sağlayan çiftçilerin en güvenilir dostu olmasına ve dünya köpek ırkları arasında kurtlara karşı koyabilen tek köpek ırkı olmasına bağlanıyor. En zor iklim ve çalışma şartlarında verilen görevi canı pahasına yerine getiren Kangal köpeğinin, bakım ve beslenme şartları diğer köpek ırklarına göre daha basit ve ekonomik olması neslinin devamını sağlıyor.
VAN KEDİSİ
Van da ise çağlar boyunca, insanların dikkatini üzerine toplamış kedilerden bugün, ipeksi beyaz kürkü, değişik gözleri, mükemmel avcılığı ve suda oynamayı sevmesiyle en fazla ilgi görenlerden biri Van kedisi. Van kedisini çekici kılan özelliklerden biri de gözlerinin rengi.
Son yıllarda gerek dünya da gerekse Türkiye de büyük ilgi gören evcil kedilerden biri olan Van kedisinin, bugüne kadar yeterli ilgi gösterilmediğinden dolayı nesli tükenmekle karşı karşıya. Eskiden Van yöresinde sıkça rastlanan ve hemen her evde bulunan Van kedisinin sayısı giderek azalmakta ve hızla melezleşmektedir.
Avcılık özellikleri üstün olan Van kedisi, ev içinde ve dışında fare, kertenkele, kuş, sinek ve küçük böcekleri avlayıp yerken, ev dışında iç içe yaşadıkları kümes hayvanlarına saldırmıyor. İnsanlarla birlikte aile ortamı içinde yaşamayı seven Van kedisi, eğer insanlarla ilişkisi yoksa ya da çok az ise vahşileşmeye başlıyor. Van kedisi sevilmekten çok hoşlanıyor ve kendisine gösterilen sevgiye bağlılık ve sevgiyle karşılık veriyor.
Van kedisi kendi isteğiyle suda yüzmeyi ve suyla oynamayı seven tek kedi türü olarak biliniyor.
DENİZLİ HOROZU
''Her horoz kendi kümesinde öter, Denizli horozu ise her yerde öter'' atasözüne konu olan, Denizli'nin sembolü ''Denizli horozu'', renk ve vücut yapısı itibariyle ahenkli uzun ve güzel ötüşleriyle, en uzak yörelere kadar isim yapmış yerli bir ırk.
Denizli horozunun gözleri siyah ve sürmeli olup bacakları koyu gri veya mor, ibik balta ibik şeklinde, kulakçık kırmızı veya kırmızı üzerinde beyaz benekli genel renk, siyah kirli beyaz ortaklaşa karışım halinde. Bazen kanat tüyleri üzerinde kahverengi renkler bulunuyor. Al horozlarda ise siyah-kırmızı ortaklaşa karışım halinde.
Denizli horozunun sesi, tonuna ve netliğine göre de sınıflandırılıyor. Denizli horozlarının ötüşleri bütün kabiliyetin ortaya konulmasıyla yapılıyor. Ötüşleri, ötüş anındaki vücut pozisyonuna göre aslan ötüş, kurt ötüş, yiğit ötüşü, pus ötüş olmak üzere dörde ayrılıyor. İyi bir Denizli horozunda görünüş canlı, bacaklar, boyun uzun ve kuvvetli, göğüs geniş ve derin, kuyruk dik başa doğru meyilli olması gerekiyor. Denizli horozlarının birinci yılda ötüş uzunlukları 20-25 saniye olabiliyor.
KELAYNAK KUŞLARI
Eski el yazma belgelerde, Kelaynakların Avrupa'da 1504 yılından itibaren yaşadıkları tespit edildiği belirtiliyor. Daha sonraları, Avrupa'dan kaybolan bu kuşların Ortadoğu ülkelerine ve Afrika'ya göç ederek halen buralarda yaşadıkları belirlenmiş.
Şubat ayı ortalarında, Birecik'e gelen kelaynak kuşlarının kayalıklara yerleşmeleri mart ayı ortalarını buluyor. Üremelerinin ardından yavrularını burada büyüttükten sonra temmuz ayı ortalarında Birecik'ten tekrar yavruları ile birlikte ayrılan bu hayvanların Birecik'e üreme için gelmelerinin nedeni, buradaki kayalarda bulunan kalsit maddesinin kelaynak kuşlarındaki üreme gücünü artırdığı şeklinde yorumlanmakta.
1950'lerin başında Birecik'te binden fazla olan kelaynak kuşlarının sayısında 1954 yılından itibaren önemli ölçüde azalma görülmüş. Azalma nedenleri olarak, zirai ilaçların fazla kullanılması ile böcekçil olan bu kuşların doğal beslenme dengesinin bozulması, uzun süren göç esnasında gerek avcılar tarafından vurulmaları gerekse soğuk hava şartlarından etkilenmeleri gösterilmekte.
Kelaynak kuşlarının Şubat ortalarında Birecik'e gelişleri Birecik halkı tarafından ilkbaharın geldiğinin bir işareti olarak yorumlanmakta. Kelaynak kuşları için son yıllarda Birecik'te festival düzenlenmekte.
AYDIN'IN DEVE GÜREŞLERİ
Türkiye'de geleneksel olarak sürdürülen deve güreşlerinin ilk defa bundan iki yüzyıl kadar önce Aydın ilinin İncirliova ilçesine bağlı Hıdırbeyli köyünde yapıldığı söylenmekte.
Deve güreşlerinin başlangıç tarihi bilinmemekle birlikte, kervancılığın ve göçerliğin yaygın olduğu dönemlerden beri yapılageldiği sanılmakta.
Günümüzde daha ziyade Aydın ilinde ağırlıklı olarak görülen deve güreşleri, Ege Bölgesi'nin birçok il, ilçe, kasaba ve köylerinde yapıldığı gibi Marmara Bölgesi, Akdeniz Bölgesi ve diğer bazı illerde de yapılmakta.
Deve güreşlerinin kendine özgü geleneksel kuralları varsa da yörelere göre bazı değişiklikler göstermekte. Deve güreşleri için yapılan organizasyonlar özellikle gelir elde etmek üzere eğitim, kültür, sağlık, spor ve sosyal amaçlı konularda faaliyet gösteren dernekler tarafından yapılmakta. Bazı yörelerde belediyeler, güreşleri disipline etmek ve belli bir düzene sokmak amacıyla organizasyonlara katılmakta. Güreş develerinin soydan geldiği, güreş yapan develerin atalarının da güreşçi develerden olduğu kaydediliyor.
Güreş develeri özel bir biçimde itinayla yetiştirilerek aralık, ocak, şubat ve mart aylarında yapılan güreşlere hazırlanıyor. Bir deve bir günde bir kez güreşiyor ve bir güreşin süresi 10 ile 15 dakika oluyor. Bu kuralların, güreş develerinin nesillerinin azalmaması, develerin fazla yıpranmamaları ve korunmaları için konulduğu belirtiliyor.
Genellikle Ege Bölgesi'nde kışın yapılan deve güreşleri, Ege'nin kış şöleni haline geliyor.