Milletine güvenen ve ona büyük hizmetlerde bulunan Saygıdeğer Başbakanımız ve artık Cumhurbaşkanımız, güvendiği milletinin iradesiyle, bu seçimde de dış güçlerin elinde oyuncak gibi olan, bu zavallı muhalefeti yine, bir
buldozer gibi ezerek Anadolu’dan sürüp denizin kenarına getirdi ve artık denize dökmenin zamanı geldiğini bu seçimde de gösterdi.
Maçın galibi, Saygıdeğer Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti oldu. Sonuç : 9 – 0
Bu zavallılar, bu dokuz maçta, tek bir gol dahi atamadılar. Canım çok da beceriksizlermiş.
Rahmetli Ziyâ Pâşâ’nın dediği gibi : “ Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar / Rencide olur dîde-i huffâş ziyâdan” yani “yarasanın gözü ışıktan rahatsız olduğu gibi; elinden bir şey gelmeyen, beceriksiz, felaket tellalları, ham, olgunlaşma
mış, cahil olanlar, olgun, çalışkan ve insanlara hizmet edenleri çekemezler, onlara kin beslerler, onları taşlarlar.
Nankörler zayıf, kapasitesiz, iradeleri güçsüz olanlardır. Halbuki güçlü, kudretli insanlarda nankörlük yoktur. Ne yazık ki nankörlüğün bir ilacı da yoktur. Bunlar kendilerini yiyip bitirdikleri gibi, bu kötü hasletlerinden dolayı da ülkelerine ve çevrelerine çok büyük zararlar verirler.
Yarasa gözlüler de saldırmayı, aşağılamayı, terbiyesizlik yapmayı bir marifet sayarlar. Çünkü onlar, karanlığın her şeyi örttüğü, güzellikleri gizlediğini bilirler, karanlıkları çok severler, karanlıktan hoşlanırlar, karanlığın gitmesini hiç istemezler, çünkü karanlıktan medet umarlar.
Baykuşlar gibi, uğursuzlar da hep felaketleri beklerler, güzelden hoşlanmazlar. Baykuş gibi, bir yıkık çatıya çıkıp izbe bir bacaya tüneyip felaketler, viranelikler için öterler.
İşte bu felaket tellalları, aziz milletimizin kendi Cumhurunu seçeçeği bu seçimde, yine, eskiden olduğu gibi, o çirkin uğultulu sesleriyle ortalığı karıştırmaya çalıştılar.
Milleti için her türlü bedeli ödemiş, alnı ak, yüzü ak, sözü ak, milletinin meselesini dert edinmiş, ülkesinin ve milletinin refahı, mutluluğu için çalışmış, bir liderin, bu göreve talip olması bunları çılgına çevirdi, karanlığın baykuşları gibi ötmeye başladılar. Bu aziz millet, bunların bu uğursuz ötüşlerini, hiç ciddiye almadı, bunları, karanlığa olan sevdalarıyla karanlığa terk etti.
Ey baykuşlar, yarasalar, nankörler !.. Sizler bu 12 yılda, ülkesine ve milletine yapılan şu hizmetleri neden görmemezlikten geliyorsunuz ? Başınızı kuma sokmakla, gerçeği örteceğinizi ve güneşi balçıkla sıvayacağınızı mı zannediyor
sunuz ? Ama bu vatanın gerçek sahibi, hakimi ve hekemi, bu aziz millet, bu 12 yılda kendisine yapılan şu hizmetleri çok iyi görüyor, elde ettiği kazanımları takdir ediyor ve sizin o karanlıklarınıza artık bir daha düşmeyi istemiyor, size fırsat ve şans vermiyor.
Bu 12 yılda ; bu ülkenin milli geliri 230 milyar dolardan, 822 milyar dolara çıktı, ihracatı 36 milyar dolardan, 152 milyar dolara geldi. IMF’den alıp har vurup harman savurduğunuz, 23.5 milyar dolar borç ödendi.
Marmaray yapıldı, hızlı trenler, ülkenin her tarafındaki hava limanları, 6500 km’lik bölünmüş yollar, 17.500 km’ye çıkarılıp ulaşıma sokularak zaman berekenlendirildi.
Ecdad yadigarımız Moğolistan’daki Abideleri onardı, yollarını yaptı. Asya’dan, Bosna’ya kadar olan tüm cami, köprü ve tüm ecdad yadigarı, külliye ve eserleri restore edip hizmete açtı.
Avrupa’nın 3. hava limanı, 3. köprü, kanal İstanbul gibi, padişahların rüyaları olan projelere başlandı. Övit Tüneli, Avrasya Tüp Geçidi, asırlık Çine Barajı 2015’de bitiyor. Yılların yapamadığı, Karadeniz sahil yolu ve Bolu Tüneli tamamlanarak hizmete açıldı. İzmit Körfez Geçiş Projesi ile Marmara,Ege’ye bağlanıyor. 2 milyon konteyner kapasiteli Mersin, Kuzey Ege ve Batı Karadeniz gibi, üç büyük limanın yapım çalışmaları devam ediyor. Bu dev projelerin yatırım bedeli, 60 milyar doları aşıyor.
Şimdi kendi savaş gemilerimizi, insansız hava araçlarımızı, kendi helikopterlerimizi, kendi milli piyade tüfeklerimizi, tanklarımızı, roketlerimizi, füzelerimizi, uydularımızı yapıyoruz. Savunma sanayimiz ithalattan, ihracat geçti.
Eğitim bütçesi 7 kat artırıldı. 65 olan üniversite, her İl’e bir üniversite yapılarak 170 üniversiteye çıkarıldı. Yüksek öğretimin bütçesi, 8 kat artırıldı. Yüksek öğretimde harçlar kaldırıldı. 400 bin yeni öğretmen atandı. Yüksek öğretim burs ve kredileri, yüzde 478 oranında artırıldı. Otel konforunda yurtlar yapıldı. Modern okullar inşa edildi, 205 bin yeni derslik yapıldı, 10 milyon adet ücretsiz bilgisayar dağıtıldı, 30 bin bilişim sınıfı kuruldu. 1386 anaokulu, 1047 Anadolu, 43 güzel sanatlar ve spor, 86 fen, 195 Anadolu öğretmen, 32 sosyal bilimler liseleri ve 47 Halk Eğitimi Merkezleri açıldı.
Sağlıkta adeta devrim yapıldı. Hastehanelerde dört dörtlük hizmetler verildi. Hastanelerdeki, morglarda ve çocuk küzevlerinde rehin tutulmalar sona erdi, bıçak paraları tarih oldu.
Sayın Başbakanımız 11 yılda 93 ülkeyi, 305 defa ziyaret ederek ihracatçıların ve müteahhitlerin önünü açtı ve onlara destek oldu. Dünyanın en büyük 250 müteahhitlik şirketinden, 38’ini Türk firmaları oluşturdu. Tek parti iktidarının getirdiği istikrar ve güven, bunda etken oldu. Başbakanımız gece-gündüz çalıştı, koştu ve koştukça da Türkiye büyüdü.
Ülkemiz, geçmişte çok az rastlanan başarılı bir süreçten geçti. İktidar, acil eylem planı ile mali disiplini sağladı ve bundan taviz vermedi, hayata geçirilen büyük projelerle istihdam ve üretim yükseldi, işsizlik azaldı, yüzde 40’lara dayanan enflasyon, yüzde 8’lere, yüzde 70’lerin üzerinde olan faizler, yüzde 6’lara yani tek rakamlara düştü, faize giden paralar bütçeye kaldı. Hizmet olarak ülkeye geri döndü.
Bundan dolayı Türkiye’nin ; ihracatı 36 milyar dolardan, 152 milyar dolara, 105 milyar dolar olan dış ticaret hacmi, 4.5 kat artarak 475 milyar dolara, 4 milyar dolar olan tarım ürünleri ihracatı, yüzde 500 artarak 21.3 milyar dolara, turizm gelirleri 20 milyar dolara ulaştı, 2002’de 2.6 milyar dolar olan müteahhitlik hizmetler, 2013’de 31.7 milyar dolara, hemen hemen hiç yapılmayan inşaat malzemeleri ihracatı, 22 milyar dolara, çıktı.
2008 kürsel krizine rağmen Türkiye, istikrarlı ekonomik politikası sayesinde, yüzde 8.5 büyüyerek krizden en az etkilenen ülkelerden biri oldu. Ekonomisi 11 yılda, 2.6 kat artarak Avrupa’nın 5. , dünyanın 16. ekonomisine sahip oldu.
Fert başına düşen milli gelir, 2002’de 3.500 dolar iken, 2013’de 10.774 dolara çıktı.
2002’de 1 milyar dolar ihracat yapan il sayısı 5 iken, bugün 1 milyar dolar ve çok üstü ihracat yapan il sayısı 18 oldu.
Muhalefet liderinin birisi, sabah-akşam hakaret üretirken, hükümet iş üretti, diğeri de gece-gündüz iftira, yalan, fitne üretirken iktidar eser üretti.
Koalisyonlardan çok çeken milletimiz, 12 yıldır hükümeti destekleyerek siyasi istikrara destek verdi. Halkımız siyasal istikrarı tercih ederek karşılığını gördü ve ülkemiz, 2002-2014 yıllarında altın yıllarını yaşadı, yaşamaya da devam ediyor.
Halkımız geçmiş dönemlerdeki Demirel’in iki anahtar, Kılıçdaroğlu ve Uzan’ın 1 TL’ye mazot, Çiller ve Yılmaz’ın aldatıcı vaatlerine artık inanmıyor.Hükümet de zaten bu tür vaatleri yapmıyor. Halkımız daha fazla refah ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasını istiyor. AK Parti hükümeti de bunu yerine getirdiği için, AK Parti iktidarının, hedefi olan 2020 yılına kadar iktidarda kalacağı görünmektedir.
Muhalefet liderleri bu gerçekleri çok iyi gördükleri, girdikleri 8 seçimi açık ara ve çok ağır bir şekilde kaybettikleri için, bu seçimi de hezimetle kapatacaklarını çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden en az Demirtaş kadar delikanlılık gösterip kendileri aday olamadılar.
Çünkü korkuyorlar, kendilerine güvenleri yok, tüm ülkemizin her tarafında yoklar, ülkemizin kıyı kesimine sığınmışlar, yalandan, hakaretten, iftirdan başka yaptıkları bir şeyleri yok, milletimize yaptıkları bir hizmetleri yok. Bu yüzden de her seçimden büyük bir hezimetle çıkıyorlar, abandone olmuş boksörler gibi ağızları, burunları birbirine geçmiş, yüzleri tanınmayacak durumdalar, ayakta duramıyorlar. Tuş olmuş güreşçi gibi, sırtları yere yapışmış, yerden kalkamıyor
lar.
Türkiye’den haberi olmayan, bu zavallı monşeri ileri sürüp bozuk para gibi, bozdurup bozdurup harcadılar. O da bu oyuna geldi ve sazanlar gibi atladı. Alınan oyu da kendisinin aldığını ileri sürdü. Ne büyük bir gaflettir.
Onu ileri süren perde arkasında küresel güçler, baronlar ve onların oyuncağı olan bu zavallı muhalefet liderleri, çıkıp bu seçimi bu zavallı monşerin katbettiklerini söyleyemiyorlar. Bu zavallıyı ileri sürerek bu hezimeti ona söyletiyorlar.
Ama bu aziz millet, bu büyük ve güçlü iradeyi kâle almayan, dış bağlantılı mihraklara, o güçlü iradesiyle, yine büyük bir ders vererek sandıkta hezimeti, mağlubiyeti bunların aldıklarını söyledi ve gösterdi.
Bu zavallı monşerin, Genel Sekreter olarak gösterdiği performans ne yazık ki dramatikti. Kişisel ikbal derdinin ötesinde vatan, ülke, hizmet gibi şeylerinin olduğuna kanaat getirilmemekteydi. İnsanların ve toplumların acı çekmelerin
den anlamazdı. Sürekli bir salon adamı olarak görülmüştü.
Türkiye’yi hemen hemen hiç tanımaz. Türkiye de onu tanımıyordu. İstiklâl Marşımızı, Çanakkale Şehitleri şiirinden ayıramayacak ve bilmeyecek kadar bilgisi olmayan, Türk kültür, medeniyet ve edebiyatına son derece yabancı, Türk sosyal hayatından, Türk ekonomisinden, Türkiye’nin devlet idaresinden haberi ve bilgisi olmayan bu zavallıyı, bir dünya lideri, karizmatik bir lider, ülke içinden ve dışından milyonların sevgi ve duasına mazhar olmuş, siyaset ustası, meydan
lara milyonları toplayan, büyük bir hatip olan Saygıdeğer Başbakanımızın karşısına çıkardılar.
Bu zavallı monşer, bunları hiç görmedi ve hep kendisini oraya getirenlerin pophpohlamalarına kandı. Makam kendisine tatlı geldi. Bu millete yaptığı bir hizmeti yoktu. Bu ülkeye bir çivi çakmamış, bir musluk su akıtmamıştı.
Muhalefete aday olarak sunulmuştu, onlar da kabul etmişlerdi. Yani bu bir projediydi.
Muhalefetin bu acziyeti, onların, bu aziz millete sunacakları plan ve projelerinin olmadığının, kimlik, ilke ve kurumsallıklarını yitirdiklerinin ,kendi iradeleri ile hareket edemediklerinin, kasetlerle geldikleri için baronlara göbek bağı ile bağlı olduklarından, sırf Erdoğan’dan kurtulmak için, dış güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin kendilerine sunduklarını ve emrettiklerini kabul etmek ve uygulamaktan başka çareleri yoktu.
Muhalefet liderleri, baronlar adına yapılan bu talebi yerine getirdiler. Baronlar, bu siyasi mühendisliklerinden dolayı çok mutluduylar. Muhalefetin tabanı ise çok üzgündü. Baronlar, burada muhalefete büyük bir çalım atmıştı. Devamında muhalefet nasıl bir kelle verecektir, şimdi bunu göreceğiz.
Çünkü bu muhalefet çok iyi bilmekteydi ki bu aziz millet, kendilerini hiç
sevmiyordu.
O kadar aciz ve beceriksizler ki kendi adaylarını çıkaramadılar, kendi siyasetlerini temsil eden bir aday ortaya koyamadılar. Kendilerine dayatılan bir ismi destekleme konusunda, kendilerini bu kadar çaresiz hissetmeleri, herhalde içler acısı bir durumdu.
Zaten kendisi de bu teklifi yapanlara “hiçbir zaman siyasete ilgi göstermedim, benden siyasetçi olmaz” dememiş miydi ? Kendisi, kendini böyle inkâr ederken bu muhalefet, daha bundan nasıl medet beklemekteydi ki ?
Bu zavallının, İslamcı bir gelenekten gelmesinin, zanlarınca bir kıymet-i harbiye teşkil edeceğine inanmaları, bunların bu millete ne kadar yabancı olduğunun çok açık göstergesiydi. Kimlik üzerinden politika çok yanlıştır. Kimlik üzerinden tercih yapmak da çok yanlıştır. Zaten, bu da bu adaya oy getirmedi.
Yine bu seçimde de hitabet ve sandık ustası kurt bir politikacıyı, ülkesini dünyanın 16. sırasına getirmiş, küresel güçlere boyun eğmeyen, halkının çok büyük ölçüde teveccühünü kazanmış, çok sevilen, halkının güvendiği, büyük mega projeleri hayata geçirmiş, seçimlere fırtına gibi giren, bir karizmatik dünya lideri olan Sayın Başbakanımızı, bizler ve tüm dünya, tekrar meydanlarda seyrettik ve çok büyük bir keyif aldık.
Çünkü O, ithal, devşirme, dayatma değil, milletin bağrından çıkmış, milletin öz evladıdır ve bu memlekette hizmet olarak çivi çakmadığı vatan toprağı bırakma
mıştı. Milletimiz Onunla gurur duymaktadır. O, darbecilerin desteklediği bir “Truva Atı” değildir.
Bu Truva Atı’nın ise, Saygıdeğer Başbakanımızın karizması ve aziz milletimizin oy potansiyeli karşısında zaten şansı hiç yoktu. Böyle de oldu. Dersini aldı.
Muhalefet, bu çatı aday ile Sayın Başbakanımızın önünü kesmek istedi. Aslında O’nun ekmeğine yağ sürdü.
Çünkü bir tarafta meydanları, o müthiş üslubu ile gümbür gümbür hareketlendiren Erdoğan’ın karşısında, tüm açıklamaları kem-kümden öteye geçemeyen, konuşamayan, kelimeleri yutan, meramını anlatamayan, akıntıya karşı kürek çeken,bir adayın nasıl şansı olabilirdi ki? Zaten olmadı. Bu zavallı, bir tatlı ninni ile uyutuldu, ancak dün akşam saat 17.00’de uyandı, ama bu uyanış çok geç olmuştu.
MHP’nin , bir ihanet olarak gördüğü “ana dilde eğitim isteyen” bir ismi desteklemesi mümkün değildi. Öyle oldu. MHP, Sayın Başbakanımızın önünü kesmek için, inandığı değerleri ayaklar altına aldı. Tepenin bu tavrı, tabana da yansıdı ve CHP’nin oyununa geldiğini anladı ama, ay bacayı çoktan geçmişti.
“Muhtar bile olamaz” dedikleri Uzun Adam , İnşâAllah, 840 rakımlı tepeye çıkmaktadır. Çünkü bu kadar başarının arkasında, O’nu destekleyen İlahî bir gizli gücün varlığı aşikârdır.
O bu yolculuğa, çok uzun ve yorucu, bir çalışmadan ve Medrese-i Yusufiyye’
den geçerek ulaştı. Çünkü Mısır’a Sultan olmanın yolunun, Yusuf gibi kuyudan ve zindandan geçmesi gerekiyordu, geçti ve yüce Rabb’imiz yardımı ve aziz milletimiz sağ duyusu ile buralara geldi.
Bu seçimde canla- başla ve büyük bir fedakârlıkla çalışan AK Parti’nün tüm Türkiye teşkilatlarını, tüm bakan ve milletvekillerimizi, AK Parti’ye gönül vermiş aziz milletimizi ve Erzurum İl, İlçe Başkanlarını, kadın ve gençlik kollarını, tüm Dadaşlarımı tebrik ediyorum, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Var olunuz, sağ olunuz. Allah sizden razı olsun. Âmin, Âmin !..
Ey Saygıdeğer Başbakanımız, Recep Tayip Erdoğan !.. Sığ fikirliler, bir zamanlar size “Muhtar olamaz” dediler. Biz şimdi, Allah’ın yardımı ve izniyle sizi Cumhurbaşkanı seçtik. İnşâAllah, yine milleti için koşan, çırpınan, yırtınan bir Cumhurbaşkanı olacaksınız.
Yüce Rabbimiz, sizin de bizim de yardımcımız olsun. Yolunuz açık olsun.
Allah’a emanet olunuz. Allah yar ve yardımcınız olsun. Âmin, Âmin !..
“ Tesbih ederim O Kudret Sahibini ki; tâat sebebiyle köleleri sultan eyler, isyan sebebiyle sultanları köle eyler”. Züleyha