‘Keçtikde ay
Ötdükçe il
Karlı dağlar aşar insan..
Belki birce ömür değil
Neçe ömür yaşar insan..
Hatıralar çığırıyla..’
Nebi Hezrice bir ağıttır bu ya..
Ömrün hülasasıdır..
Nice ömür yaşamak..
Ve nihayet..
Musalla taşında bir veda..
inna lillahi..
inna lillahi..
**
Şu şehri mübarek Erzurum’u yüreğinde saklayanlar bilir ya..
Her taşında, sokağında, mahallesinde, sapağında bir hatıranız vardır..
Leblebici Yokuşu önünde bir zirve şehirde yaşadığınızı anlarsınız..
Kemhan Çıkmazında hayatın açmazlarını..
Karaköse önünde bir Naim Hoca sedası sarar benliğinizi..
Ulucami önünde İşçan Hocanın vaazı..
Suat Hafız yanık sesiyle sala verdi mi, o dem..
Gürgür Hocanın o davudi sesiyle lahuti bir aleme hicret edersiniz..
Kadana’dan Gülahmet’e inerken..
Ya da..
Kevelcilerden Gürcükapı’ya varırken, abı hayat sesleri çınlar kulağınızda..
Akpınar’dan, Şabakhane’den, Dabakhane’den, Cennetten..
Sonra Gürcükapı Musallası..
Ve sonra..
inna lillahi..
inna lillahi..
**
Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler/Son Meclisi cam üstüne cam olsun erenler..
Tekrar mülaki oluruz bezmi ezelde/Evvel giden ahbaba selam olsun erenler’i dökülür Kemal’in..
Emin Alperce bir okuyuşla..
Sessiz Gemi’ye binersiniz denizi olmayan Erzurum’da..
Sessiz Gemi’ye..
‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol’ dökülür dudaklarınızdan..
Bir acı çöreklenir ki yüreğinize bir acı..
Tarifi imkansız..
Tasviri mümkün olmayan..
Teşhisi namümkün..
‘Fein tevellev fekul’ ayeti sarar ansızın semanızı..
Bir teselli geliverir apansız..
‘Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden’
Der de..
Ağlarsınız..
Ağlarsınız..
Ve bir mısra sarar dimağınızı, bir mısra..
‘Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?’
Ve ağlarsınız..Ağlarsınız..
**
O demdir ki..
Hayro Babanın davudi sesiyle söylediği,
‘Hüsnün senin ey dilber-i nadide kamer mi
Huri misin ey afet-i can yoksa beşer mi..’ gazelini duyarsınız Mumcu’nun başında..
Bir yaş düşer gözünüze..
Bir kan düşer yüreğinize..
Efemin Mevlaya emanet ettiği Erzurum’un her köşesinde..
Her zerresinde..
Yol arkadaşlarınızın, dostlarınızın, hatıralarına sığınmayı şeref bildiğiniz ahbablarınızın izi aşikar olur bir dem..
Mahmutpaşa’ya varan sapakta Yusuf Yerlikaya düşer yadınıza..
Sonra..
Bir Lütfi Önder gelir aklınıza…
Ağlarsınız..
Aşağıda, biraz aşağıda İhmal’in arkasındaki sokakta gülen gözleri, seven yüreği, sizi ihate eden sahabetliğiyle Osman Yıldırım’ı görürsünüz..
Ağlarsınız, ağlarsınız da Osman Ağabeyinin muhabbetiyle teselliyab olarak..
Güllülü'nün yanında Necati Karadağ var, bir özel ve bir güzel dadaş..
Allah ömür versin niyazı dökülür ağzınızdan..
Allah ömür versin..
**
Orada Bir Köşk apartmanı karşılar sizi..
Dili olsa da söylese, dili olsa da..
Erzurum’un son dadaşlarından Necati Ağabeyi’nin hatırası vardır orada..
Sizi bekler..
Bir dadaş..
Efsane bir dadaş..
Kalalı bir gardaş..
Kalalı bir yoldaş..
Yadınız yas tutar, gözleriniz yaş..
Ağlarsınız..Ağlarsınız..
**
Çaykara iş Merkezinde mütevazi bir ofis..
Üstünde Necati Gülüllü yazıyor ya..
Neler tedayi ettirmiyor ki neler..
Takılıyor gözleriniz bu adrese..
Yüreğiniz kilitleniyor..
Boğazınızda düğüm düğüm acı iniyor içinize..
Ağlayarak hatırlıyorsunuz..
Hemen karşıda Milletvekili İbrahim Aydemir’in bürosu..
Bir tevazu abidesi, bir abide dadaş, diğer bir dadaş Aydemir’le sohbette..
Bir Erzurum Terbiyesi, bir Erzurum edebi oluşturuyor ambiyansı..
Güllülü anlatıyor, Aydemir bir ağabeyinin terennümünde Erzurum’u dinliyor..
Hatırlıyorsunuz ve ağlıyorsunuz..
***
‘Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak’tır terennümünüz..
Ah Ankara..
İçimizden, bizden, yüreğimizden kaç kişiyi koynunda saklayan Ankara..
Necati Ağabeyiyi de sahiplenip, taşrasına komayan Ankara..
Gözlerimin yaşına bak Ankara..
Gözlerimin..
**
Ve acınız ve yüreğinize saplanmış acınızla Ali Kızıltuğ’un:
‘Kar yağmış yollara
Örtülmüş izler
Örtülmüş izler
Bulamam diyorum öf öf
Sen bul diyorsun
Sen bul diyorsun
Sanma bu sevgimiz
Sence yaygara
Ne dertler bıraktın öf öf
Hep sıra sıra
Sen yoksun ya böyle
Issız Ankara
Sensiz Ankara
Duramam diyorum öf öf
Sen dur diyorsun
Sen dur diyorsun..’ mısraları iner üstünüze..
Lapa Lapa..
Ve Erzurumluca..
Ve Dadaşça..
‘Sen yoksun ya böyle
Issız Ankara..’ dersiniz Necati Ağabeyinin ardından..
Ve ağlarsınız..
**
Selçuk Balcı size sorar, sorar da:
‘Lodos Üstüne Lodos' da
Fırtınanın Öncesi
Sus Pus Olmuş Martılarda
Bu Neyin Habercisi
Bir Türkü Takıldı da
Bitmedi Geberesi
Ne Yelkenimiz Kaldı
Ne Dümenimiz
Kalanlarımız Tamam da
Nerde Gidenlerimiz..’
Cevabını veremezsiniz..
Sükuttur haliniz..
Ve ağlarsınız.. Ağlarsınız..
Ve sorarsınız, sorarsınız: ‘Nerde gidenlerimiz, nerde? ‘
**
Bu sessiz bir ağıtın dibacesi..
Ve bir not Ziya Paşa’dan:
“insana sadakat yaraşır görse de ikrah..
Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah..’
Amenna ve amenna..
Ve hülasa..
İnna lillahi..