Enaniyetin tavan yaptığı bir dönem.
Twitter’de herkes kendini takip edenin sayısıyla öne çıkıyor..
Övünüyor..
Şu kadar takipçim var diye..
Yalnız..
Takipçi sayısıyla övünenler bir şeyi atlıyor..
İki takipçilerini..
O yüzden nefislerine takılıp kalıyorlar..
Ya da tapıyorlar..
Herkesi takip eden 2 takipçi..
Biri bizi hiç yalnız bırakmayan, yaptıklarımızı kaydeden melekler..
Ve diğeri Azrail..
Yazın takipçileriniz arasına..
Yazın..
Sonra nefsinize bakın..
Azrail takipte deyin kendinize..
Sonra ister övünün, ister dövünün..
***
Büyükşehir Belediye Başkanı Küçükler ‘bu dönem aday edilemeyeceğim’ diyor..
‘Başbakan uygun görmedi..’
Sonra ekliyor: ‘verilecek göreve hazırım..’
Hakkında hayırlısı olsun..
Konya, Kayseri, Ankara’da partisi aynı isimlerle seçime giriyor..
Ama Küçükler yok..
On yıl insan ömründe çok büyük bir zaman dilimi..
Aslında şehirler için de öyle..
On yıl bir şehrin ‘Emini’ olmak kolay iş değil..
Ağır bir mesuliyet ve tarifsiz bir vebal..
Küçükler, nefsi için bir nimet ve belki de bir külfet olan bu on yılı nasıl değerlendirir bilmeyiz..
Ama, evinde ailesinin mesuliyetini, hak divanında hesabını nasıl vereceğini düşünenler için, 800 bin nüfuslu bir kentin hesabını vermek hiç de kolay değil..
Erzurum’a hizmetlerinizi anlatabilirsiniz..
Kendinizi methedip, nimet olarak da görebilirsiniz..
Ancak Allah’ın katında neyi söyleyeceğiniz önemli..
Vereceğiniz hesap..Dünyada iyisiniz veya kötüsünüz, bilmeye irfanımız kifayet etmez..
Ambalajın her şeyden önemli olduğu bir devirde kimse içinize bakmaz..
Hak hariç..
Sorumluluk alanınızda bir hizmet eksiğiniz bir yetimi, bir dulu ağlatmış mıdır?
Ya da bir emekli, ya da bir dar gelirli yerine getiremediğiniz bir görevden dolayı ah çekmiş midir?
Yönettiğiniz kurumda bir haksızlığa yol açıp da, inlettiğiniz insan var mıdır?
Ya da..
Düşünün..
Kendinizi sığaya çekin..
Ve sonra…
İster övünün, ister dövünün..
***
Her seçim arifesinde İmam-ı Azam ve Ömer Bin Abdülaziz’i hatırlarım..
Rahmetle anar, onların yüksek vicdan ve irfanlarına gıpta ederim.
Kul hakkını üzerine almamak için Basra Kadılığını kabul etmeyip şehadet şerbeti içen İmam-ı Azam..
Beni hilafet makamından azlediniz, beni bu vebal makamına taşımayınız diye minberden feryat edip, iki yıllık hilafeti döneminde bir gece olsun uyuyamayan Ömer Bin Abdülaziz..
Hak divanında kul hakkını ödeyememe endişesi içinde özel bir dikkat kaydeden iki mümtaz sima..
Onları örnek alan var mı..
Herkes seçilmek peşinde ve yönetmek hevesinde..
Ya hak divanı..
Ya ilahi hesap..
Ya kul hakkı ve vebal..
Şakası mı var bu işin..
Ya da haşa Allah olanları görmez ve unutur mu?
Haşa..
O zaman..
***
Hiç duymadım, hiç işitmedim ki..
Bir aday, ister mebus ister Belediye Başkanı adayı..
Çıkıp da, ‘felan kimse irfanı, ilmi, tecrübesi, vicdanı ile benden daha layıktır’, desin..
Kendinden daha uygun biri için adaylıktan, dünyevi makamdan feragat etsin..
Görmedim, duymadım..
Herkes ‘önce ben ve sonra ben’ derdinde..
Ve bu benler, yüzümüzde, yüreğimizde bir kara leke olmaz inşallah..
İnşallah..
***
Merhum Akif’in bir tespiti var..
Bir sızlanması ve bir ağıtı.. Safahat aşinaları bilir..
‘Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir..
Müslümanlık bilmem amma galiba göklerdedir’ diyor ya..
Gelin bu dizeleri dikkatle okuyun..
Okuyun ve okuyun..
Sonra isterseniz nefsinizle Övünün ya da dövünün..