Senin uykuların şafak çöpüdür, aksiyonlarını akşam çöpü gibi kaldırımlara dökerler…
Hayat!.. İki hece… Her ‘sanki’ gibi. Her ‘sanki’ bir mazlum yanağı. Her yanak, ilahi belini kıran mevlithanın tef zarından!..
Sanki!..
Dil kelimeyi zayi eder, dudaklar gece yarısı karanlık kaldırımlara benzer. Ölü sedyeden düşer, diri kaldırımdan... Sanki!.. Hiçbir şeye benzemeyen hayat sanki her şeye benzer… Pazarına fikir dedin mi, sanki alıcı fukara olur satıcısı zengin… Sanki satıcısı çok hayatın… Sanki ‘şey’le meyhane arkadaşı ... Aynı sarayın iki devşirmesi!.. Herkesin yazığı bir sanki sokağı. Sanki bir hayale benzetmişler, benzetenler sanki demeden insan olamayanlardan… Sanki yalan talanı istikbalimiz, sanki her tebessüm ömrün en kıdemli tavizi, sanki aradıkça hep aynı tatlı tepsisine dönüyor sevgili sinekler…
Adına sonbahar deyip sanki birileri yaprakları boyuyor. Kiminin ışığı kiminin karanlığı… Zıtlar muvazenesinde en yakın kadim iki dost. Bazen ışık bazen karanlık gariban. Işık hep adres arayan kayıp, karanlık hep yatak arayan yorgun. Teselli hep aynı. Yerin üstünde adres bulan altında nasılsa yatak bulur. Rastladığının karnını doyuran toprak, sanki efendi helvasıdır. Sanki ayıbı gardiyanıdır tarihin. Alacaklı olur kovulur, verecekli olur soyulurl. Gayrı has’ta riyakar, hasanda!..
Kiracıları şamatalı bir diyardayız. Bazı evlerin önünden geçen çok olur. Sanki güney pencereleri gibi… Buz tutmaz, dudak yapışmaz pembe camlara taş bulmak zordur. Çıkara benzer, inzibatı olmayan, ranta benzer, ambarı boşalmayan… Anıranları sır tellalı yapar… Baştakiyle sinedekidir sanki. Sinedekinin dile, göze, yüreğe giden yolunda dar, dik, kaygan bir boğaz vardır ya!.. Dil Yemen kadar uzak bir gurbettir. Oysa kafatasından dile gelenin yolu iniş, gailesi nispetsiz olur. O yüzden hep kendimizden habersiz gizli zalimler oluruz, akıllı kalır, susuza, aça, garibe, yetime, tarihe hep akıl gibi yukardan bakarız. Sinenin iptali metres hilesidir. Kolay gelenlerin zoru kalabalıklar böyle doğar. Bakın o kalabalıklara, sanki tek bir akıl gibidir. Kolalı, temiz, talimli ve ayrıcalıklı… Binlercesi bir yürek bulutu taşıyamayacak kadar kurak ve sanki yekûnu anadan değil seradan…
Anlayanlara yazmak lazım elbet. Kelimeleri kar temizler gibi savuşturan, ceplerinde kendi topunda çöp yığar. Hani biri hava yapacak ya; şu kitapta şunu dedi, bu kitabı okudun mu türünden. Ok yemiş gibi okumayan, siyahta beyazı, nefeste ayazı, bakışta arazı, dilde avazı ne bilsin… Sanki, anlaşılmaz olanlar panzehiri gibi bedduaların. Hadi elim sende oynayalım; biri güneşi sobelesin adını şafak koysun, biri seccade bezinden günaha flama yapsın, biri tazı burnunda dua salsın mazlumlara!.. Sanki esmer katil, sarışın cennet ummakta. Sanki bu nehri bu tuz torbaları göl yapmayacak gibi…
Hadi kelimeleri konuşalım. Sanki her kelimede bir kanarya öksürür. Sanki her kelime ayrı bir aklın esir kuşu. Cümleler kafes, dudaklar kabadayı fesi!.. Böyle böyle küçük ısırıklarla ne elma yanaklı geceler tükendi. Ne baharlar kış uykusundan uyanmadı. Sanki her birimiz aynaları tuvalı olan mükemmel ressamlara döndük. Her gün kendimizi çizerek, her gün yeni boyalar sürerek, bazen hüzün, bazen neşe, bazen ne endişeler çizdik de sırf adam desinler diye efendiler... Teselliler nesliyiz biz!.. Yüreğimizden dilimize konamayan, oradan güneşi gagalayamayan ölü kuşlar şehridir sinemiz. Aynalara iyi bakanlar ne çok mezarlık görür, bu yüzden. Ve sanki üvey üvey gülümseyenlerle, öz öz ağlayanların adaletini hala kuramadık…
Hatıra boyadığımız şu dünyaya hayat diyoruz. Gündüz karikatür, gece avantür!.. Dost dağ, düşman ağ!..
Fikrin bütün dallarını kelebek kanatları kesmiş… Fikir her gurbet hal için beş duyudan birini adak adamış.
Susacağım zamanlar hep bir mazlum ararım!..
Sanki başka bir şey kalmadı da gâvuru konuşmaya başladı şeytanlar.
Her hakikate bir şeytan cariye verilmiş sanki…
‘Sanki Rum ili haramisi durur hal-i ruhun
K'öldürür can kar-banın varını andan alır’ (Necati/ Yanağındaki ben sanki Rum eli haramisidir. Can kervanını öldürür ve ondan varlığını alır.)
Sanki hala anlaşılmadı bu ince zarlı yıllar!..