İnsan olup da bu dertten muzdarip olmayanına rastlanmamıştır…
Hemen herkesin “nankörlükle” ilgili bir sıkıntısı olmuştur…
Bu konuda aynaya bakmayı akıl eden de yoktur…
Zira, başkasına “nankör” diyen, kendisini pek kadirbilir, hakşinas addeder…
Bu konuda söylenmiş en veciz sözlerden birisi Çinlilere aittir…
“Duvar yapıldıktan sonra duvarcı unutulur”…
Gerçek bu…
Nankörlüğümüz önce yaratana karşı duruşumuzda ortaya çıkar…
Elest bezminde verilen sözler göz ardı edilir her şeyden önce…
Sonra ebeveyne karşı nankörlükle devam eder…
Bunu bir düşünür; “En çirkin, en eski ve en çok bilinen nankörlük, çocukların ailelerine karşı gösterdikleri nankörlüktür” diye ifade eder…
Ve bu noktada insanların ortak paydasını ise Samuel Johnson söylemiştir: “İnsanlar kendilerinden daha yüksek olanların nankörlüğünden söz etmeyi severler”
Nankörlükle ilgili söylenebilecek mühim tespitlerden birisi de…
“İyilik edecek hal ve mevkide olduğumuz müddetçe nankörlüklerle karşılaşmayacağımız” hakikatidir…
Bakın Shakespeare ne diyor bu konuda: “Nankör bir evlada sahip olmak, yılan dişinden daha acı verir”
Doğru değil mi?
Bu halde olan yakınlarımızdan bilmez miyiz bu durumu…
Oscar Wilde ise, “Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir” diyerek önemli bir noktaya işaret etmiş…
Yine Goethe, “Nankörlük, kusurların en büyüğüdür ve eğer insanlar unutkan olmasalardı, hiçbir nankör olmazdı” diyor…
Bir başka yerde ise…
“Nankörlük, zayıf insanların işidir. Kudretli insanlar içinde asla nankör olana rastlamadım”
Diyerek, küçük adamlara bir gönderme yapıyor…
Rabbim, nankörlükten ve nankörlerden uzak tutsun…