Ne ki, gerçeği yazmayan kalem kırılsın.
Gökalp’e ait bir tespittir…
Diyor ki, “Her millet medeniyetin hususi bir sahasında ön plana çıkmıştır.”
Ekliyor…
“İtalyanlar hukukta…
Fransızlar estetikte…
Araplar, İbraniler dinde…
(…)
Türk milleti ise ahlakta…”
Çevresine dikkatle bakan bu saptamanın ne derece doğru olduğuna hak vereceklerdir…
Bir Türk elbet cani olabilir…
Zani de…
Ama…
İstisnaları bir kenara alırsanız, bir Türk öldüreceği adama işkence yapmaz…
Hırsızlık yaptığı ev halkını katletmez.
Yaptığı ahlaken elbet düşüklüktür; ama, işi zulüm boyutuna asla taşımaz.
Bir de…
Yine çevremize dikkatli nazarlarla bakalım…
Millet olarak istemekten utanırız…
Zengin duruşlu diye bir benzetme vardır ya…
Aynen öyleyizdir.
Olmasa da var gösteririz.
Bunun en çarpıcı son örneği Konya Ermenek’te…
Şehit madencinin babası konuşmuş…
Hani ayağındaki kara lastikler dahi paramparça olan baba…
Bugüne kadar parasız günleri geçse de hep idare ettiğini aktaran baba Gökçe, devam ediyor;
"Bana, 'ihtiyacın varsa bize söyle' derler. 'Tamam söylerim' derim. Ama yine de söylemem. Ayıp olur, telaşe olur. Yaşım genç. Aylığımı aldığımda ayakkabıyı alırım. 'Paran yoksa para verelim' derler. 'Param var derim ızdırabımdan"
İşte Türk duruşu budur!
Ancak…
Bu vakur yaklaşım istismar edilir…
Herkesçe bilinen sakat tarz malum!
“Ağlamayana mama yok” derler…
Eğilmesi, eteklemesi beklenir…
Oysa bu hal karakterinde yoktur onun.
Aç gezer dik gezer!
Benzer binler on binler var.
Farkında değiliz bunların…
Aksi duruş sahipleri alanı öyle kaplamışlar ki…
Utananlar…
Edep sahibi olanlar, ancak bu nevi sıra dışı bir gelişme olduğunda göze çarparlar.
Keşke…
Devlet bu konuda çok daha titiz davransa da…
“Utanma iste” meşreplilerin yanında haya timsali bu insanları hiç ihmal etmese…
Zaten, her şeye rağmen bu devlet ayakta kalıyorsa…
Bilinsin ki…
Bunların duaları ve duruşları sayesindedir.