Herkes biliyor ama kimse söylemiyor: Sosyal medya, adı üstünde “sosyal” bir alan. Ama bizimkisi sosyallikten çıkmış, tam bir kaos meydanına dönüşmüş durumda. Neden mi? Çünkü hesap açan herkes özgür değil; “kimliği belirsiz” bir maskenin ardına saklanma hakkını buluyor.
Kime hizmet ettiği belli olmayan, sahte isimlerle, çizgi film karakterleriyle sahneye çıkıyorlar. Yalan haberler, iftiralar, hakaretler… İpin ucunu kaçırmış bir güruh. Ama biz susuyoruz, ne hikmetse bu anonimliği “özgürlük” diye yutturuyoruz. Oysa asıl özgürlük, hesap verebilme cesaretidir.
Şimdi size bir fikir: Sosyal medya hesapları, tıpkı bir bankadan kredi çeker gibi açılmalı. Kimlik ibrazı, görüntülü teyit… İşte hepsi bu kadar basit. Bu kadarından korkuyorsan zaten kimseyi eleştirme hakkın yok demektir!
Şirketler, dernekler, vakıflar? Onlar da aynı prosedüre tabi olmalı. Ticaret Sicil Gazetesi mi var? Göster. Faaliyet belgesi mi gerekiyor? Sun. Gerçek bir hesap sahibi olarak karşımıza çık. Hayır, ben sadece trollük yapmak istiyorum diyorsan… Burası cirit sahası değil, herkes evine.
Kim ne derse desin, internet özgürlüğü demek yalan söyleme özgürlüğü değildir. Herkes eteğindeki taşı döksün. Kim olduğunu açıkla. Hem sosyal medya hem de toplum temizlensin. Yeter ki, bu samimiyetsiz anonimlik zırhı ortadan kalksın.
Biliyorsunuz, anonimlik kalkanıyla dolaşanlar genelde korkaktır. Ama herkes adını açıkça söylemek zorunda kalırsa, kimse haksız yere övünemez, hak etmeyen kimse de yerin dibine sokulamaz. Çünkü gerçek kimlik cesaret ister! Ve belki o zaman, sosyal medya bir kaos alanı olmaktan çıkar; fikrin, saygının, tartışmanın mekânı haline gelir.
Diyoruz ki: Haydi, önce kimliğini göster. Bakalım gerçekten ne kadar özgürsün?