“Bize yazılı olarak değil sözlü olarak gönderdikleri haber şuydu. ‘Bu okul öğretmenlerinin büyük çoğunluğunu İngilizler teşkil ediyor ve bahusus Ermeni bayan (İngiliz müdürün eşi) korku içindedir. Daha salim yerlerde bulunmaları zarureti doğmuştur’”. 1942 Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB ülkeleri bir süredir Yunanistan ve Mendil büyüklüğündeki ülkenin esareti altına girilmiş görüntülerini Türkiye’yi tehdit eder noktaya taşıdılar. Bu tehditlerini sıklıkla yaptıklarından olacak uygulamanın yalama olduğunu söylemek olasıdır. Son olarak Brüksel’de yaptıkları toplantı sonrasında benzer söylemlerle ortalıklara çıktılar. Yayınladıkları sonuç bildirisinde AB Türkiye işbirliğinin geliştirilebilmesi için Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına ve ilerlemesine büyük önem vermektedir” vurgusunu yapıyorlar. Böyle bir uyarıyı Türkiye’ye değil esareti altına girdikleri ülkenin önde gidenlerine yapmaları gerekiyordu. Bu yönlü çağrıyı haktan hukuktan paylarına düşeni almayanlara yapmaları gerekiyordu.
Yayınladıkları son bildiri ile 1959 yılında Zürih’te imzalanan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarını adeta paspasa çevirdiler. Bu şekli ile birliğin çıkar ortaklığının olduğunu da bir kez daha kanıtlamış oluyorlar. Ada’da yaşanmakta olan konunun kendi dar hesapları ile oluştuğunu da kaydetmek gerekiyor. BM gözetiminde yürütülmeye çalışılan müzakere sürecinde ortak zeminin olmadığı bizzat Genel Sekreter Antonio Guterres tarafından sıklıkla yazdığı dönem raporlarına yansıttığının unutulmaması gerekiyor.
Son olarak Antonio Guterres sorumluluğunun gereği olarak düşündüğünden olacak Maria Angela Holguin Cuellar’ı Kişisel Özel Temsilcisi olarak atamak durumunda kaldı. Adı geçen görevli çalışmaları ile müzakere için zemin araştırması yapıyor. Karşımızdaki unsur her zamanki gibi çözümü Kıbrıs Türkleri ile değil dışarıdan devşirdikleri kurum ve kuruluşların Türkiye’ye baskı yapmalarında arıyor ki son derece gerçeklerden uzak bir yaklaşımdır. Son olarak aldıkları karara kendilerinin de inanmadıklarını da söylemek olasıdır.
Türkiye’nin yakın çevresinde bulunan komşuları ile birlikte yaptıkları çalışmalarla Doğu Akdeniz’i Türkiye’ye kapatmak olduklarının da unutulmaması gerekiyor. Yaptıkları çalışmaların olmayacak duaya amin demeye koşut bir davranış olduğunun da unutulmaması kendiliğinden ortalıklara çıkıyor.
Diyaspora Ermenileri her 24 Nisan’da 1915 yılında katliama uğradıkları gerekçesiyle yaş almış olan Amerikan başkanının soykırım sözcüğünü söylüyor olmasını başarı hanesine yazıyorlar. Ülkelerindeki insanların açlık ve sefaletle boğuşmasını bir yana bırakarak bu tür konularla uğraşıyorlar. Konuya ilişkin olarak bugüne değin alınmış bir kararın olmamasına karşın yaş almışlardan yardım umar duruma düşüyor olmaları ayıpların büyüğü olsa gerek.
Karşımızdaki unsur bir yandan da Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi çalışmalarını yaparken 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirdikleri darbe sonrasında adanın bölünmesine neden izin verdiklerinin de yanıtını vermek gibi yükümlülükleri olduğunun da unutulmaması kaçınılmaz olarak karşılarında duruyor.
Ada’nın bölünmesine neden göz yumduklarının yanıtını Kıbrıs Türklerine vermek gibi yükümlülüklerinin olduğunu bilmeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…