Toprak arayan bahar, kıyı arayan rüzgar…
Her can felsefenin azat ettiği bir mahkum…
Ceylana çay şırıltısı besteleyen avcı, murada kafeslik tahta kesen sevda… Kağnısını karıncaların çektiği idealler. Dil yüreksiz, yürek bedelsiz.
Hekim arayan mum, bu kitabın yazıları çok küçük be yaren!..
Göz ne saklasın uykunun şafağına?
Bütün yetimler soğuk, bütün dualar soğuk, dağlarda aya uluyan aç kurt…
Uykusuz ay, terli güneş…
Hale bakıp iç geçiren, gülümsemelerini saklayanların baktığı allı yeşilli uçurtmalar gözleri toplasa da gönülleri toplayamayacak. Bu coğrafya ancak yaprak şurasında bahar olacaktı, olmadı!.. Yeşilin, çiçeğin, kuş cıvıltısının, dalın ve şairin gözlerinin buluştuğu şura. Bu yüzden, güvercini yesin diye, bu rüzgarlı vadide yumurtası değiştirilen kuşlara benzedi hevesler.
Kitapta, kürsüde, makamda kuluçka yatanların çoktan yumurtaları değiştirilmiş olmalı.
Yalanın, hırsın, riyanın pirim yaptığı yıllar…
Hali okuyacak izan teleskop meşkinde. Özgürlüğünü bırakacak yıldız o kadar çok ki!..
Herkes yüreğinin kiracısı gibi. Ama herkese bakarsan hepsi birer nehir.
Ciğer havaları on zurna patlatacak güçte ama tavır yürekte pıhtı. Denize akmam diyen nehirlerin suyunu toplasan tek maşrapa doldurmaz.
Yine bir Tarih durağındayız... Dün parmak kaldıranların bugün baş kaldırdığı bir kıtada akıllı ve anlamlı yaşamak zor, bırak yalanı hakikatleri bile anlamak zor. Aklın ‘a’ kısmı parkta gazete külahı içinde unutulmuş çekirdek mahzunluğunda.
El, dil, yürek yasaya, yönetmeliğe emanette, aç gece babaanne masalardaki tesellilere emanette. Kıyı kısmı siyasette, ada kısmı akademisyenlerde mahkum…
Bilinen hiçbir şey bilinmeyen kadar güçlü değil elbet. Bu yüzden deniz hep kıyıya kızdı, soğuk hep yaylalara…
Bu yüzden hepimiz felsefenin azat ettiği birer mahkum!..
Güneşi dava etmiş susuz, karanlığa beyaz atıyla meydan okuyan Asya’lı Akıncı… İç sahralarımızın en sıcak kum tanesini sapana koymuş, firar etmiş vaha ceylanını aramaya çıkmışız…
Biz bütün firarilerin sılasıyız…
Biz Felsefenin azad ettiği Mahkum!..
Bütün çığlıklar yeniden bizde susacaktır. Bütün isyanların şafağı biziz!.. Harita sarılı namlular, yetim çığlıklarının aktığı gurbet pınarları, sıla arayan turna, kıyı arayan kıble rüzgârı, hepsi bizim hikayemizdir.
Bu yüzden, karanlıkta ay ekip, şafakta güneşi hasat edecek yarınların adıyız biz…
Selam olsun tebessümü can pahası olmayan yarınlara…
Işık sıla değilse varsın toprağın altı sıla olsun…