Bizi kim ketenpereye getirdi?
Ülkemizin sosyo ekonomik açıdan içinde bulunduğu hazin durum ürküntü verici boyutlara ulaşıyor. Bir kısım çevreler, ekonomik krizi bahane edip geniş halk kitlelerini kışkırtmaya başladılar bile. Zemin müsait olunca, malum çevreler fırsatı ganimet biliyorlar.
Bu çevreleri dikkatle takip etmek lazım; ancak manipülasyona, kışkırtmaya müsait zemini temizlemek daha mühim.
İçinde bulunduğumuz kriz ortamının müsebbi olarak yalnız 57. hükümeti görmek büyük hata olur. Son yirmi yıllık dönemin vebalidir bu hal. Bütün kurum ve kuruluşlarıyla yapısal bir inhitatı tartışmak lazım. Bu kurumları idare edenleri hem zihniyetleri bakımından hem de, ehliyet, liyakat gibi ölçütlerle irdelemekte fayda var. Yine ülkeler için hayati ehemmiyeti olan kuruluşların, halkı işlevleri bakımından bilgilendirmemeleri de tartışılmalı.
Başta ekonomik kuruluşlar olmak üzere, bütün kamu kurumların üst düzeyde görev yapan yöneticilerine dikkat ediniz, kahir ekseriyeti ehliyet, liyakat, vukufiyet gibi bu vazifeler için mühim sayılabilecek hususiyetleri ile değil, siyasi iktidara yakınlıklarıyla tercih edilmişler bugüne kadar. Toplumu tanımayan ve toplum gerçeklerine bigane kalan yöneticilerin, toplumu bilgilendirme gibi bir yükümlülükleri de olmuyor doğal olarak.
Onlar için önemli olan, kamunun ihtiyaçlarını gözardı etme pahasına, kendilerini oraya getirenlerin bireysel taleplerine karşılık vermek olmuş hep. Çünkü hepsi o görevi kabul ederken, vatandaşa, yurttaşa kral olma karşılığında, kayırmacı siyasetin beylerine kul olmayı baştan kabul etmiş oluyorlar.
Hatta öylesine kabul etmişlerdir ki, işgal ettikleri konumlarını çoğu zaman onurlarını da ayak altına alarak, ısrarla ve bizzat kendileri talep etmişlerdir. Hal bu olunca da, halka hizmet, halkı bilgilendirme gibi şeylerin nafile uğraşlar, rantı olmayan angaryalar gibi algılanması maalesef kaçınılmaz olmaktadır.
Buna da şaşmamak lazım; işte kimilerinin gelişmiş ülkeler diye tavsif ettikleri ülkelerin aylardır bize dayattığı "bu halinizle uygar dünya ailesinde yeriniz yoktur, bundan vazgeçin, siz vazgeçmezseniz, biz kanırta kanırta sizi vaz geçirtiriz" dedikleri şey de budur. Bu kriz, mıriz denen şeyin asıl altında yatan da bizdeki bu kabul edilmez tutumdur.
Dileriz bu çirkin ve işe yaramaz durumdan kendi insiyatifimizle vazgeçeriz. Milli onurumuzun her nasılsa yaralanmamış yerlerinden yeni bir milli onur türetir ve uygar dünyanın şerefli bir üyesi olmayı hak ederiz.
Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizi dağda eşkiyalar soymadı. Doğal afetler de göçürtmedi. İşe adam yerine, adama iş zihniyeti ile, sığ politikacılarımızın yıllardır oy uğruna dağıttıkları önemli konumlar, sıranın altındaki insanlara adeta peşkeş çekildi; onlar da, pişkin pişkin "adımız hıdır elimizden gelen budur" diyerek kalkınma, gelişme çıtamızı süratle zemine doğru indirdiler.
Ne gariptir ki, bize bu hazin sonu hazırlayanları hala havaalanlarında karşılıyor ve uğurluyoruz. Ve hala karşılarına erkek gibi dikilip, hesap sormasını beceremiyoruz. Solucan gibi bir yaşama razı olduksa ezilmekten ve çiğnenmekten şikayet etme hakkımızın olmadığını da anlamalı değil miyiz?
Aklı eren herkes görüyor ki, bir bilemediniz iki yıl sonra şartlar ne olursa olsun, kapıda muhakkak bir erken genel seçim var. (tabii, gemi sağ salim karaya yaklaşırsa!) Yani, ayağa kalkmanın, silkinmenin, eğer bir miktar da kalmışsa, milli onurumuzu kuşanmanın günü yakındır. Bir "ba'su badel mevti" önce kendimize sonra düşmanlarımıza ve dostlarımıza muştulayalım artık.
Korkulacak hiçbirşey yok! Yalnızca selanik yürekleri, çift çatal yüreklerden ayırmasını, taa ki o yürekler bizim göğüs kafesimizde de atsa ilan etmesini erkekçe becerebilelim.
Eğer bunu hala yapamayacaksak, yazıklar olsun hepimize.
Şimdi lütfen dönün bu ülkenin siyasetçisine, bürokratına ve sözde işadamlarına (namusuyla çalışıp kazananları kastetmiyoruz) bir bakın bakalım. Kaç tanesini, bize, ülkemizin tarihi kimliğine ve her fırsatta öğündüğümüz şehitlerimize yakışır bir feragat, ehliyet, beceri içinde görüyorsunuz?
Biz hüküm vermiyoruz. milletimiz ellerini vicdanlarına koyup, bu üç zümreyi temsil edenleri bir bir gözlerinin önüne getirip kararını versin.
Bu ülke için daha on paralık bir hizmet üretmeden, altına bir jeep üstüne villa tipinde bir lojman ve mitos tanrıçası gibi kasılmış bir beden, anlamsız, bir o kadar da boş ve bilgisiz bakışlarıyla değil bizim sırtımızda cümle insanlığın sırtında yük bir mahluk görüntüsünü hiç de seyrek görmeyeceksiniz.
Söyleyin Allah aşkına; bu halkın bu adamlara borcu nedir? Kim bu admaları bu halkın başına bela ve musibet eyledi? Çoğunu, büyük çoğunluğumuz şimdi işgal ettiği yere gelmeden önce parmağını gözümüze soksa tanımazdık.
Sahi; Bizi kim ketenpereye getirdi?
Bizi kim mandepsiye bastırdı?
Bu illizyonu kim kurdu?
Göz bağcılarımız kimdi?
İbrahim AYDEMİR
6/04/2001