Kötülere acıyıp iyileri tükettik
"Üç şey olmadan üç şey payidar olmaz" diyor, Sadii Şirazi.
"İşletilmeyen mal, üzerinde durulmayıp hayata geçirlmeyen ilim ve adaletsiz mülk"
Ve şöyle tamamlıyor nasihatini, "kötülere acımak, iyilere kötülük etmektir; zalimleri affetmek, mazlumlara zulmetmek demektir."
Bir bunalım dönemi geçiriyoruz şimdilerde.
Geçmişin büyük hatalarını milletçe sıkıntı çekerek ödüyoruz.
Mali piyasalar, uzun bir süre üzerlerinden atamayacakları şekilde sarsıldı.
Bankacılık sektörü, ölüp ölüp dirildi.
Ücretliler, ülkenin içinde bulunduğu krizin faturasını tüketim ihtiyaçlarına yapılan zamlarla ödemek zorunda kaldılar.
İstihdam alanları daralı, işsizlik çoğaldı.
Üretim durdu, tüketim dondu.
"Birileri düğmeye bastı" ve ülkenin çivisi çıktı yerinden sanki.
Kötülere acıdığımız için, iyilere yaptığımız kötülüklerin bedelini öder olduk.
"Üç, beş cent'e muhtaç olduğumuz" yıllar geride kaldı diyorduk bir vakitler.
Döndük, dolaştık ve aynı yere geldik.
Niçin sualinin cevabı belli: kötülere verilen fırsatlar, iyileri mağdur ettiği için.
Haysiyetli işadamları aldıkları kredileri üretime harcadılar, sonra borçlarını da, vergilerini de günü gününe ödediler, onlara aferin demedi kimse.
Diğerleri ise aldıklarını hovardaca harcadılar, harvurup harman savurdular; ödemeye sıra gelince, "nasıl olsa af çıkar" düşüncesiyle ellerini ceplerine atmadılar, aldıklarını ya yurt dışına kaçırdılar, yahut başka şekilde speküle ettiler.
Vergi vermemeyi akıllılık bildiler.
İkide bir af çıkardık geçmişte; kredi boçlarını erteledik, borç faizlerini kaldırdık.
Borcunu zamanında ödeyen işadamı, namuslu davranıp kazandığını borcuna yatırdığı için teşebbüs gücünü kaybetti; diğerleri ise, birikmiş borçlarının faizlerini milletin sırtına vurup keyif çatmayı sürdürdü.
Kimine borçlu olduğu bankanın sorumluluğunu dahi verdik.
Kimisine dayısının hatırına bankalar kurdurduk milletin parasıyla.
Fareye peyniri emanet bıraktık.
Biri milletin hazinesine kuruş eklemenin derdindeydi, diğeri eksiltmenin.
Biz kötülere acıdık, iyileri tükettik.
Zalimlere acıdık mazlumları yok ettik.
Namuslu vatandaş çalıştı çabaladı; ekmeğinden aşından kesip para biriktirdi; ücretliyse emekli ikramiyesini bekledi, ev sahibi oldu.
Diğeri ise devletin arazisini hiçbirşey ödemeden, kimseye sormadan, izin almadan, bir çırpıda hayasızca sahiplendi; önce gecekondular yapıldı beleş arazilerin üzerine, sonra da çok katlı apartmanlar.
Birine yasalara uyduğu için ne destek sağladık, ne de yardım ettik.
Diğeri için ikide bir imar affı çıkarıp, haramiliğe pirim pirim tanıdık.
Kötülere acıdık, iyileri tükettik.
Zalimlere acıdık mazlumları yok ettik.
Olan devlete oldu, olan millete oldu.
Geçmişte açılan yaraları onarmaya çalışıyoruz şimdi.
Yirmi yol önceki prenslerin zevk ve sefasının bedelini ödüyoruz.
Şortla asker denetleyenlere, oğullarına, kızlarına devlet kapılarını açanlara gösterdiğimiz müsamahanın ceremesini çekiyoruz.
Yeğenlerine bile sahip olamayanlara kapılmanın vebali çıkıyor bizden.
Devleti küçültmek niyetiyle her türlü küçüklüğü yapanlaı toplum önüne örnek diye çıkaranlara, çocuklarına evlerinin önünde vatani görev yaptıranlara; belgrat gece kulüplerinde milletin umutlarıyla kumar oynayanlara, devleti babalıktan atıp milletle devletin arasına girenlere; ordu millet dayanışmasına karşı koyanlara tanıdığımız fırsat, artık bir günah gibi omuzlarımızda.
Öde ödeyebilirsen, çek çekebilirsen.
Tuval eskidir, ressam da.
Manzara ise köhnedir artık.
Kötülere acıyıp, iyileri tüketmenin; zalimlere acıyıp, mazlumları yok etmenin ortaya çıkardığı tablo budur.
Bir yandan yolsuzluklarla mücadele, bir yandan da ekonomik bunalımla başetmek kararlılığını sergileyenlerin işi zordur.
Üstüne üstlük bir de, iktisadi, siyasal ve sosyal reformlar peşindeyseniz sıkıntılar yoldaşınız olacaktır.
Çetin yolları aşmak yufka yüreklilerin işi olamaz.
Bu yüzden sorumluluk kavi yüreklilere teslim edilmelidir.
Millet sorunlarını çözmede kararlı ve azimli davrnanları tanır ve unutmaz.
Tabii, tek şartla; bundan gayri kötülere acıyıp iyileri tüketmek; zalimlere acıyıp mazlumlara zulmetmek yanlışı tekrarlanmamalıdır.
İBRAHİM AYDEMİR
20/04/2001