ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Cumhur İttifakı MHP İftarında buluştu
Cumhur İttifakı MHP İftarında buluştu
Erzurum’da 2 ayda 48 şirket kuruldu
Erzurum’da 2 ayda 48 şirket kuruldu
Erzurum şirket sermayesinde 6. sırada
Erzurum şirket sermayesinde 6. sırada
‘646 terörist etkisiz hâle getirildi’
‘646 terörist etkisiz hâle getirildi’
'Türkiye ekonomisi en çok büyüyen ekonomi'
'Türkiye ekonomisi en çok büyüyen ekonomi'

Mustafa Damlarkaya

Bir büyük insan: Ord.Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu
7 Ekim 2015 Çarşamba

  İki defa Nobel'e aday gösterildi. Ama,Türkiye’de görev yaptığı üniversite Nobel’in koyduğu kriterleri taşıyamadığı ve o kriterlere sahip olmadığı için, Nobel Ödülü’nü alamadı. Defalarca Nobel Akademisinin isteği üzerine Nobel'e adaylar gösterdi.

  Oldukça genç bir yaşta Amerika’da beş önemli “kuram”a imza atarak profesör olduğu halde, kendi ülkesinde ancak altmış yaşından sonra tanınmaya başlamıştır. Gerçi bu yaşta tanındı tanınmasına da anlaşılamamıştır. Bu tanınma da bir gafletten başka bir şey değildi. Çünkü onu farklı yerlere oturtmuşlardır.

   Belki çok derin bir filozof değildi ama, aydın ve meselesi olan bir alim, bir bilgin, bir bilim adamı idi. Çok müthiş bir ilmi kariyeri vardı. Bu kariyeri dışında uğraşıları,ilgi alanları ve fikirleri vardı ki bundan dolayı, kendisi gibi düşünmeyenlar tarafından sürekli hak etmediği bir aşağılanmaya maruz kaldı.

  Hatta ölümünden sonra bile, bir kısım aşağılık sosyal medya tarafından dahi onu aşağılayan aşağılıklar oldu.Yaptığı buluşlar ve bilim çalışmala rıyla bilim dünyasına birçok katkılar yapan ve bilim dünyasındaki şöhretine atfen “Türk Aynştaynı” olarak nitelendirildi.

  Çok değerli bu bilim adamı, ülkemizin gururu, onuru, Türkçe savaşçısı, ülkesine ve milletine aşıktı. Dünyanın en seçkin bilim adamları arasında yer aldı.Sadece ülkemizde değil; tüm dünyada bilimsel çalışmaları, yayınları ve kuramlarıyla her zaman saygı ile yad edildi ve edilecektir.   

  Türkçemizin bilim dili olması yolundaki gayretleri her türlü takdirin üzerindedir. Yazdığı eserler ve tüm konuşmalarında Türkçe’nin her zaman bir bilim dili olduğunu savundu. Sanki Karamanoğlu Mehmet Bey, yeniden doğmuş gibiydi. Türk Dili’ne hiçbir zaman laf söyletmedi.Hep baş ucunda tuttu ve taşıdı.

 Hele hele turistik yerlerde güzel ve zengin dilimizin adeta yabancı dillerin hegemonyası altında yerlerde süründüğü şu ortamda, güzel dilimize sahip çıktı, savundu,tutup kaldırdı, baş tacı etti. Hatta edebiyatçıların yapamadığını yaptı. Makamdan,mevkiden, mansıptan korkmadı.

Hepsini ayaklarının altına alarak bu büyük hizmeti yaptı. Bunlar nasıl unutulur? Bu konuda kendisini eleştirenleri hiç tınlamadı. Kervan yürür dedi,zaten öyle de oldu.

  Merkezi ABD’nin Texas Eyaletinde bulunan, Dizayn ve Süreç Bilimi Topluluğu tarafından, bilim dünyasına katkılarından dolayı “Altın Onur Ödülü” verildi. 1962 yılında, elli yıldır çözülemeyen matematik problemlerini çözerek 28 yaşında profesör olarak yirminci yüzyılın en genç profesörü unvanını aldı. Yale Üniversitesinde Moleküler Biyoloji Kürsüsünde görev yaptı. Daha sonra bu üniversitede,  29 yaşında ordinaryüs profesör oldu.

  Berkeley’de kimya mühendisliğini okudu, buradan mezun olduktan sonra aynı yıl MIT Teknoloji Enstitüsü’nü de bir yılda birincilikle bitirerek kimya yüksek  lisansı derecesini aldı. Bu derecesi, o yılki Alfred Sloan

Ödülü’yle ABD’deki bilim camiasının dikkatini çekti.

  ABD bilim çevrelerinin dışında ülkemiz de ilke defa genç,yetenekli ve müthiş bir dahiye kavuşmuştu. Ülkemizde toplumun üst katlarına tırmanan çok nadir bir Türk evladı idi.

   Aleksander Von Humboldt Bilim Ödülü”nü de aldı. 1975’te Japonya’nın “Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü”nü kazandı,1975 yılında özel kanunla ilk ve tek ‘Türkiye Cumhuriyeti Profesörü’ unvanı verildi.  

   Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin gelişmesine ciddi katkılar yaptı. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisi’nin ilk ve tek Türk üyesi oldu. Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü “Elena Moshinsky” ile ödüllendirildi. Moleküler biyoloji disiplinin ilk profesör lerinden biri oldu. “DNA sarmalının çözelti içinde biçimde nasıl durduğuna” açıklama getirdi. ‘Kuantum Mekaniği’ denilen konuya da ilgi gösterdi. Bu alanda birçok yeni çözümler yaparak akademik dünyaya katkı sağladı.

  Dedik ya o 2. Karamanoğlu Mehmet Bey idi. Türkçe’ye çok özel  bir önem verdi. Eğitim dili olarak sadece Türkçe’nin kullanılmasını savunarak bir sömürü dili olan İngilizce eğitimine karşı çıkan, belki ilk Türk bilim adamı oldu.

  Matematiksel  yapısından dolayı, Türkçe’nin en iyi bilim olduğu tezini hem ortaya koydu hem de dünya çapında akademik geçerliliği olan kendi çalışmalarını bu tezine örnek gösterdi.

  Bugün kariyer tezlerini yabancı dillerle vererek akademik unvan alan yabancı hayranı ve ezilmişlerine bu duyurulur. Türkçe'nin bozulmasının en temel nedeninin, yanlış eğitim politikasından kaynaklandığını ısrarla vurgulayan, neredeyse, bir tek kişi vardır ülkemizde o da Türkiye ve Türkçe hayranı, vatanperver, bir vatan evladı olan Oktay Sinanoğlu’dur.

  Yıllarca Amerika'da yaşayan ve Türkçe'nin mükemmel bir dil, Türk kültürünün dünyanın temel kültürlerinden birini olduğunu büyük bir inançla vurgulayan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Türk Edebiyatı Vakfı'nda verdiği konferansında da, bu noktayı nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte anlattı.

  Çarşamba Sohbetleri kapsamında "Eğitim, Dil ve Türkiye'nin Geleceği" başlığıyla yapılan ve geniş bir katılımla gerçekleştirilen toplantıda "yabancı dilde eğitim yapan okulların Türkiye'nin içine sistemli olarak yerleştirilen virüs paketleri" olduğunu söyledi. Doğu kültürü ve Batı kültürü olarak ayrıştırılan kültür tarihinin temelinin aslında Müslüman-Türk kültürü olduğunu vurgulayan  Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu, “ Batı, özellikle de Avrupa kültürleri yapı taşlarını Türklerden almışlardır” diyerek “tıp, astronomi, felsefe, hukuk, edebiyat, sanat, bilim Avrupa'ya doğudan gitmiştir” dedi.

  Bu nedenle Avrupa tarihi diye bir şey yok, Avrasya tarihi var. Bu da bir 'tahterevalli tarihi'dir. 500-1000 senede bir, yükselen ve alçalan taraflar değişir. Türki cumhuriyetler de dahil olmak üzere, Türk milleti şu anda en zor ve kritik dönemini yaşıyor" dedi. Prof.Sinanoğlu, yaşanan düşüşün 250 yıllık geçmişini irdeledi ve dil de dahil olmak üzere, hayat kültürünün her alanına nüfuz eden Batı kültürü etkisinin yabancı dilde eğitim veren hristiyan-misyoner okulları sayesinde sinsice yaygınlaştığını belirtti.

  Yabancı dilde eğitim veren okulların etkisini, bir virüsün girdiği hücrenin imkanlarını kullanarak yayılmasına benzeten  Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: "Dünyanın hiçbir yerinde yabancı dilde eğitim yoktur. İki nedenle yoktur. Birincisi, böyle bir uygulama o milletin kendi kökünü kazıması, kendini tarihten silmesi demektir. İkincisi ise, bilim olarak da felsefe olarak da başka dilde verilen eğitimle aslında hiçbir şey öğrenilemez. Sadece kalıplar ve kurallar yabancı dilde ezberlenmiş olur. Bu da, kendi milletine ve kültürüne yabancı, hatta düşman insanların yetişmesine neden olur. Ama, Türk milletinin geleceği herşeye rağmen aydınlıktır.Bilinçle atılacak her olumlu adım sayesinde, tahteravallinin yükselen tarafı olmayı başaracağız."

   1980’lerin başında, Dil ile ilgili çok haklı bir çıkışı vardı: “Dili eriyen bir toplumun kendisi de erir.”  Ne yazık ki bugün Türkçe bilmeden, Türkçe konuşan bir topluma sahibiz. Bir de buna karşılık bilmedikleri İngilizceyi de gereğinden çok kullandıkları görülüyor. Herhalde, bu çarpık dil yapısının, çarpık insan zihniyetini yaratmakta gecikmeyeceği de çok açıktır.

  Bugün bizler millet ve devlet olarak onun bu görüşlerine saygı duyarak onun bu güzel çalışmalarını devam ettirmek zorundayız. Çünkü o, 1960’ lardaki sağlık durumunu pek de dikkate almadı, ülkeyi gezdi, konuştu, demeçler verdi ve yazdı. Türk dili ve medeniyeti için didindi, çırpındı, koşuşturdu. Acaba bu özelliklere sahip ve bu özelliklerde olan kaç akademisyenimiz ve düşünürümüz var ?

  Rahmetli Muhterem Hocamız !.. Ne yazık ki ülkemiz akademisyenleri enerjilerini başka yerlere harcadılar.Bilim, bilişim,teknoloji üretmek,icat yapmak yerine, siyaseti, ideolojiyi,dini, etnik yapıyı, baş örtüsünü vs.vs. çağdaş ve gelişmiş bir ülke üniversitesinde olmayan enti püften şeyleri üniversiteye sokarak, ülkeyi bugünkü perişan durumlara getirdiler.

  Halk ile aralarına örülü duvarlar çektiler.Yıllarca bu duvarlar arasında saltanat sürdüler. Beşik uleması oluşturdular.Fakülteleri akraba,eş,dost, aile albümüne çevirdiler. Halka sırtlarını döndüler. Bırakın Nobel Ödülü alan, Nobel Ödülüne aday gösterilen bir akademisyen yok. Bakınız bugüne kadar; mercedes gibi, samsung gibi,appele gibi marka olmuş bir teknolojik eserimiz olmadı, olamadı, üretilemedi. Neden acaba? Japon, ABD, Koreli bilim adamları çok zeki de bizimkiler …

  Bugün üniversitelerde adrese teslim akademik personel ilanları ile akraba çiftliğine çevrilen üniversiteler, personel alımlarını yine aynı yöntemle sürdürüyor. Adayların isimleri hariç, bütün özelliklerinin yer aldığı ilanların tepki çekdiği iddiaların ardı arkası kesilmiyor.

  Gelişmiş ülkelerde akademisyenler kadrolu değil, sözleşmelidir.Kendini yenilemeyenlerin işine derhal son verilir.Onlarda liyakat önemlidir.Bizdeki gibi,tekkeyi bekleyen,çorbayı içer,safsatası yoktur.

  Halbuki üniversite,latincede; bağımsız tüzel kişiliğe sahip ve müşterek çıkarları olan kişiler topluluğudur. Topluluğun müşterek çıkarlarından maksat; bilgiyi aramak, araştırmak, bulmak ve yaymak olarak özetlemek mümkündür.Bugün tüm dünyada yüksek öğrenimin temel amacı da;salt bir öğrenim değildir.İşlevi,hedefi ve yükümlülüğü olarak; nitelikli insan gücünü sağlamak,araştırma yapan bilim insanı yetiştirmek,uluslararası ölçekte araştırma yaparak bilgi üretmek ve bu üretilen bilgiyi teknolojiye dönüştürerek satmak ülkeye giren dövizlerle ülkeyi zengin kılmak ve topluma aktarmak ve milletin refah seviyesini yükseltmektir.

  Üniversiteyi kuran yabancılar üniversitenin asli görevini şöyle tanımlamışlardır. Üniversite; yüksek düzeyde bilimsel araştırma yapan,kaliteli bilgi üreten,dünya normlarına göre bireysel özgürlükleri savunan,bilim, bilişim,teknoloji,proje üreten,icat yapan vb. saymağa gerek yok,şeyleri yapan yerdir.

 Türk üniversitelerinde bu görevlerin hangisi vardır?Hiç birisi.Yıllardır teknolojiye milyar dolarları verdik.Paramız hep dışarıya gitti.Ne yazık ki biz üretip satıp zengin olamadık.Ülkemiz üniversiteleri, üniversitenin görevini herhalde, akademik bilgileri öğrenciye aktaran salt bir kurum olarak görüyorlar.

  Mesela inovasyondan ne yaptılar? Hiç. Nanoteknolojiden ne yaptılar veya prototiplerden. Hiç. Mesela güneş keremleri, camlar, bandajlar, boyalar,tekstil, flash belleklerden ne ürettiler? Hiç.  

  Mesela 300 milyon dolarlık bir uydu, tanesi 3000 dolar olan cep telefonu,yerli otomobil, Tomahawk füzesi,bilgisayarlı tomografi cihazının hangisini yaptılar? Hiç. Mesela,kalp pili almak için,6 bin138 kilo demir cevheri veya 1023 kilo mısır yağı satmak gerekiyor.Bütün bu teknolojik eserleri üretemeyen bizim gibi ülkelerin kaderi teknoloji çöplüğüdür.Bu tür katma değeri yüksek teknoljik eserleri üretip satamadılar.

   Unutulmamalıdır ki yüksek kazanç, teknoloji transferine değil, teknoloji üretimine bağlıdır. Rahmetli Erdal İnönü,”Türkiye bilgi üretemediği için geri kaldı” demiştir. Halbuki üniversiteler bilgi aktarılan ve belletilen yerler değil,bilgi üreten ve araştırma yapılan yerlerdir.

   Ülkemiz üniversitelerinde  yayın sayısı önem kazanmıştır. Unutulmama lıdır ki teknolojiye dönüşmeyen ve toplumun gelişmesine katkısı olmayan, bilimin temellerini sorgulamayan yayının, bugünkü gelişen dünyada hiçbir değeri yoktur.  Halbuki gelişmiş ülkelerde yayın sayısı değil, kaliteli yayın ön plandadır.

  Bir ülkenin kalkınma stratejisinin, teknoloji üretimine dayandığı unutul

mamalıdır. Teknoloji üreten ülke, ekonomisini güçlendirir, ülkenin saygınlığını, itibarını ve dünyada söz sahibi olmasını sağlar.Yine unutulmamalıdır ki bir ülkenin gelişmişliği,bilimsel üretimi ve patent sayısıyla ölçülür. Ama ne yazık ki bizim üniversitelerimizde bugüne kadar bunlar olmadı, bu yatışla, bu ataletle olması da mümkün değildir

  Mesela batı üniversitelerinin bir ruhu vardır.Türkiye'de üniversitelerin ise ideolojik putları vardır.

   Rahmetli Muhterem Hocamız, çok iyi bir bilim adamı hem dil bilimci hem çok mütevazi hem de düşünür, bu eşsiz insanın, bir kör taassuptan dolayı,neredeyse kimya alanındaki o müthiş üstünlüğünün ve o muazzam kariyerinin ne yazık ki üstü çizilmeye çalışılmaktadır.

  İskoç yazar Lord Kinross, tarih boyunca kendi içerisinden sayısız deha çıkaran Türk milletini çıkardığı bu dehalarına sahip çıkmamakla itham ederek bizi oldukça ilginç bulduğunu söyler.

  Öyle görünüyor ki 2015 Nisan’ın son haftasında rahmeti Rahman’a giden büyük insan Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu bu tespite çok uymaktadır. Rahmetli Sinanoğlu da Şark toplumlarından çıkan her deha gibi bu akibete uğramış, başka ülkelerde gördüğü itibar ve kıymeti kendi ülkesinde ne yazık ki görememiştir.

  Halbuki Türk milleti onu daha çok, emperyalizmin dil kıyımına karşı o olağanüstü mücadeleden tanımaktadır. O “ Türkçe ile felsefe, Türkçe ile bilim yapılamaz, bilim dili kurulamaz denmektedir. Bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır” diyerek hem Batı hayranlarına hem de Türkçe hazımsızlarına,dilin yozlaşması ve yozlaştırılmasına seyirci kalanlara gerekli dersi bir Osmanlı Tokadı indirerek cevap vermiştir.

  Bundan dolayıdır ki  Türkiye’nin savunmasını, Türkçe’nin savunması ile başlatan sözler ileri sürerek kültürel sömürgeciliğe dikkatleri çekmiş ve kendisini de bu işe adamış mümtaz bir Türk evladıdır.

  Türk dil ve kültürüne, dünya ve Türk bilimine büyük katkılarda bulunmuş

gerçekten eşsiz ve bu ülkede bir benzeri olmayan bir insandır.“ Türkçe giderse Türkiye gider” diyerek Türk ve Türkçe’den vaz geçilmeye çalışılan şu günlerde, onun bu olağanüstü çabalarını çok daha iyi anlamaız gerekmektedir.

  Rahmetli Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu, yaşadığı zamanda layık olduğu vechile ne yazık ki taltif edilemedi. O ; bir bilgin, bir alim, bir akademis yen, bir dil bilimci, kendini milletine adayan büyük bir vatanperverdi.

Zaten böyle vatanperver insanlar,dillerde hep söylenirler ama, sağ iken kadirleri bilinmez.

  Ey büyük insan !.. Rahmetli Hocamız, Allah sana gani gani rahmet eylesin, mekanın cennet, makamın Cennet-ül Firdevs, yerin Sevgili Peygamberimizin yanı olsun. Ruhun şâd olsun.Yata yata usanmayasın.

  Rahmetli Hocamız, bu millet kendisine hizmet edenleri asla unutmaz.

Sizi de hiçbir zaman unutmayacak ve her zaman rahmetle yâd edecektir.

Rahat uyuyunuz.

 Sen ki bu vatanı çok çok seven bir vatanperverdin. Ömrünü bu vatana, bu millete adadın. Çünkü imanlıydın. Peygamberimizin şu mübarek Hadis-i Şerif’ine de mazhar olsun.

  “ Vatan sevgisi imandandır”.

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
şafak 8 Ekim 2015 Perşembe  15:03

Yazı için teşekkürler Mustafa bey

Yorumu oyla      12      4  
akdağlı 8 Ekim 2015 Perşembe  10:50

Çok güzel bir yazı.Bir tarafta çok değerli bilim adamı bu ülkeye büyük hizmetler vermiş böyle büyük bir adam tanıtılmış diğer taraftan da bügünkü üniversitelerin çok acıklı durumu çok güzel anlatılmış- ne yazık ki bu milletin parası buralara akmış ama netice yok-çalışıp üretmiyorlar iyi yatıyorlar-bu yazıyı örnek alıp belki çalışırlarda bu ülkeye bit hayırları olur-ne üniversite ne iş-aile yuvası gibi bir yer.

Yorumu oyla      12      4  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Oyunun Müzakeresi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Ölülerin arkasından konuşmak ahmaklıktır!
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva